Türkçülerin Başkaldırısı: 3 Mayıs

3 Mayıs Türkçülük Gününüz Kutlu Olsun

Tüm okurlarımızı sevgi, saygı ve kardeşlik bağı ile selamlıyorum. Yıllar önce Türk milliyetçisi gençlerin sesi olmak, dertlerini anlatmak, ülkemizin ve dünyanın gündemine, milli kazanım ve hedeflerimize genç Türkçülerin perspektifinden bakmak için kurduğumuz 30 Eksi bugünlerde değerli nesir ve nazımlarla dönüş yapıyor. Bendeniz de her birimizi coşkuyla doldursa da son yıllarda biraz da buruk hissettiren 3 Mayıs’ta bir yazı kaleme alarak bazı değerlendirmelerle daha doğrusu bu 3 Mayıs’ta hissettiklerim ve düşündüklerimle kısaca merhaba demek istedim.

3 Mayıs bir bayram mıdır? Yoksa fikirleri için bedel ödeyen büyüklerimizi saygıyla anma günü müdür? Bunla ilgili keskin ve net ifadelerde bulunacak haddi kendimde görmüyorum fakat bildiğim tek bir şey var ki 3 Mayıs bir “başkaldırı” günüdür. Bağrında bir isyanı barındırır. Turancılık davasında yargılananların hiçbiri onlar için çizilen alanlarda fikirlerini yaşamayı ve yaşatmayı kendine yedirememiş karakterde insanlardı. İsmet İnönü gibi büyük ve saygın bir gaziye bile “adalet, liyakat ve milli menfaatler” doğrultusunda, inandıkları için karşı çıkabilmiş, en sert reaksiyonlarla büyük bir otoriteyi karşısına alabilmiş kişilerin başkaldırısıydı. Geriye kalan her şeyi bir kenara koyduğumuzda bu dinamiklerle 3 Mayıs, 19 Mayıs’la benzerlik gösterir. 19 Mayıs da Türklüğün bir başka yeniden doğuşuyla benzerlik gösterir çünkü bir millet de bir fikir de bir devrim de ancak böyle doğar, onun için çizilen sınırları aşarak. Bu sebeple Türkçülüğün belki A’sı B’si olabilir ama baş eğeni, düzen için var olanı olamaz çünkü bu fikir, bu hareket aynı Türklük gibi mukavemetle özdeşleşmiştir. Dikkatle bakın; Türklük’ün varoluşunda bugüne gelinen süreçte “yeniden doğuşu” simgeleyen her olay, her olgu birilerinin kalbindeki isyan ateşiyle başlamış yahut sonuçlanmıştır. Bu sebeple bu ırkın milliyetçiliğini taşıyan bir fikir de ancak fıtraten ona benzeyerek var olacaktır. Kendinden olmayanın tahakkümünü kabul etmeyerek, zulme karşı çıkarak…

Yoksa Atsız’ın fikirlerini ve söylemlerini haykırdığı dönemde Türkçü biri olmak daha mı bayağı bir işti? Türkçü olmak anlamını bu denli yitirmiş miydi? Aksine belki de anlamını tam olarak yeni kazanıyordu. Muktedir kadrolar daha mı kötüydü, daha mı liyakatsizdi? Hayır. Ama Türkçü olmak her zaman daha iyisini isteme ve kendinde onu başarabilecek azmi ve inancı görmeyi öğütlüyordu. Bugünlerde boğucu bir mengenenin içinde sıkışıp duran ve kendi başına bir değişimi yahut kazanımı vaat edemeyen, sürekli kendini eğleyen ve tekrar eden bir olgu haline gelen bu sıfat tekrardan ancak şikayet ederek, şikayet ettiklerini çözüme kavuşturmak için kimseden bir el beklemeden kendine güvenmek ve bu bağlamda da bir başkaldırıda bulunmakla tekrar doğacaktır. Çünkü dikbaşlılık Türklüğün ve Türkçülüğün imzasıdır. Bu sebeple bu fikir kimlerin olur bilemem fakat “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenlerin olamaz. “Adam sen de, geç git!” diyenlerin olamaz. Türkçülük sünepe bir meslek değildir, hiç olmamıştır. Siyah ve beyaz renklerin arasında ton farkı değiliz. Bir tablo varsa o tablo bizle bezeli olmak zorunda.

Umarım gelecek yıllarda 3 Mayıslarımız daha coşkulu olur. En azından geleceğe dair daha umutlu ve “bir şeyler yapmak” adına daha özgür olacağımız günlerde kutlarız. Nitekim Türk milliyetçileri birilerinden insaf bekleyerek var olamazlar. İnsaf beklemek kaybedenlerin ve kaybedeceklerin düştüğü bir yanılgıdır. Tarihte hiçbir zaman kaybedenlerin pazarlık şansı olmamış, insaf bekleyenler, beklediği insafı asla bulamamıştır. Bizler isteklerimizi, inançlarımızı ancak söke söke alabiliriz, buna mecburuz. Son olarak şunları eklemek istiyorum ki herkes kötü günlerin bitmesi için dua eder, bunu herkes yapar. Fakat kötü günleri değiştirmek için çabalamak yüksek karakterli insanların hasletidir. Türkçülük de bize tam olarak bunu öğütlüyor. 3 Mayıs Türkçüler Gününüzü en içten dileklerimle kutluyorum.

“ister hepsi, bir anda doğsun güneş

dağılsın bulutlar, kaybolsun talihsiz karanlıklar

tedirginlik uyumaktan ama hep bir arşın uçurumlar”

YAZAR

Ahmet Çakmak

EDİTÖR

Nur Aydoğan

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir