“Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!
Adalardan mı? Tunus’dan mı, Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seferden geliyor?”
Büyük Türk denizcisi,amirali,korsanı,kaptan-ı derya Barbaros Hayrettin Paşa Midilli’de doğmuştur.Babası Vardar Yenicesi’nden Midilli’ye gelen Yakup Ağa’ydı.Yakup Ağa Midilli’nin fethi üzerine buraya gelmiş bir kale muhafızıydı.Asıl adı Hızır olan Hayrettin Paşa’nın doğum tarihi kesin olmamakla birlikte 1466-1483 arasında çeşitli rivayetler vardır.1478 yılı civarında doğduğu tahmin edilmektedir.Asıl adı Hızır olmasına rağmen Hayrettin ve Barbaros lakablarıyla tanınmıştır.Hayrettin lakabını Yavuz Sultan Selim (“Hızır Reis nasrüddîndir,hayrüddîndir.”)
Barbaros (İtalyanca/la barba:sakal) lakabını ise ağabeyi Oruç Reis dolayısıyla Avrupalılar takmıştır.
Hızır Reis’in Oruç ve İshak adında iki ağabeyi,İlyas adında bir kardeşi vardı.Oruç ve Hızır deniz ticareti ile uğraşıyordu.Bir gün küçük kardeşleri İlyas’ı da yanına alarak Şam Trablusu’na doğru yola çıkan Oruç Reis’in gemisi Rodos Şövalyeleri tarafından tutuldu.Oruç Reis esir alınıp zindana atıldı kardeşi İlyas ise şehit oldu.Oruç’u fidye vererek kurtarmaya çalışan Hızır Reis bunu başaramadı Oruç Reis ise bir fırsat bulup Rodos Şövalyeleri’nin elinden kaçtı.Bu olaydan sonra Oruç Reis korsanlığa başladı.Hızır Reis ise biraz daha ticarete devam etti ama daha sonra o da ağabeyi Oruç Reis’e katıldı.
Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşa,Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle anılarını yazdırmıştı.Türk denizcilik tarihinin en önemli kaynaklarından biri olan bu eserin asıl adı “Gazavât’ı Hayreddin Paşa”dır.Eserin müellifi, muhtemelen XV. yüzyılın son çeyreğinde doğan ve bahriyeden yetişen, 1525’te yazılmış olan Kitâb-ı Bahriyye’nin telifinde görev alan, daha sonra Kaptanıderyâ Barbaros Hayreddin Paşa’nın hizmetine giren Murâdî mahlaslı şair Seyyid Murad’dır.Gazavât-ı Hayreddin Paşa gazavatnâme türü eserlerin en önemlilerindendir. Sadece Barbaros’un deniz seferlerini ihtiva eden bir tarih kaynağı olarak değil Kanûnî Sultan Süleyman’ın deniz politikasını yansıtan bir eser olarak da türünün en güzel örneklerinden biridir. Murâdî, eserini her şeyden önce Hayreddin Paşa’nın kendisine anlattıklarına dayanarak kaleme almışsa da gazavatnâmeye bir edebî değer de katmıştır.(Aldo Gallotta)
Barbaros Hayreddin anlatıyor:
Oruç Reis esir ediliyor!
“Kimseye muhtaç değildik. Kendi işimizi işleyip rahat yaşıyorduk. Ben, daha çok Selânik ve Eğriboz’a sefer ederdim. O taraflara sefer etmek hoşuma giderdi.
Amma, Oruç reis, küçük karındaşımız İlyas’ı da yanına alıp Şam Trablusu’na doğru sefer etmek İstedi.
Kaza kader bu ya, yolda giderlerken ansızın Rodos gemilerine rast geldiler. Ulu cenk eylediler. Karındaşımız İlyas şehit düşüp ecel şerbetini içti. Meskeni cennet-i a’lâ oldu. Rahmetullahi aleyh.
Elhâsıl kâfir gemileri galip geldi. Dertli ağam Oruç Reis’i gemisiyle esir aldılar.Bu kara haber âleme yayılıp, Midilli’ye de ulaştı.
Haberi alınca gerek ağam Oruç’un esareti, gerek İlyas karındaşçığımın şehâdeti beni ağlatıp perişan etti. Sonunda « Allah’tan gelene hoş geldin, denir. Hüküm tek ve kahhar olan Allah’ındır.» deyip
«OIacak olsa gerek çâr ü nâ-çar,
«Gerek kalbin geniş tut gerek dâr.» sözüne uyarak İşe çare düşünmeye başladım.
Ağam Oruç’u yer altına attılar.
Midilli’de tanıdığım bir kâfir bezirgân vardı. Daima Rodos’a varıp gelip ticaret ederdi. Adı Kirigo idi.
Bu kâfire ağamın halini anlattım.
“İşte yârenlik dostluk bu günde belli olur.” dedim.
Kirigo’yu gemime alıp, Bodrum’a getirdim. Ben Bodrum’da kaldım. Onu, eline Oruç Reis’i kurtarması İçin onsekizbin akçe verip Rodos’a gönderdim.
“Var şimdi sen Rodos’a git. Ben burada durayım. Bak gör, karındaşım Oruç Reis ne âlemdedir. Ona göre bana bir haber getir. Tedbirli davran, kendisi ile görüş” diye tembih ettim.”Baş üstüne!” dedi.
Bir kefere teknesine binip Rodos’a gitti.”
Kirigo Oruç Reis’le görüşüyor.
“Krigo ne yapıp edip, ağamla görüşmüş.
Gizlice: “Karındaşın Hızır, sana çok selâm ve dualar eder. Senin haline çok üzülüp perişan olmaktadır. Hasretinin clemiyle gece gündüz, Hazreti Yakup gibi yaşlar dökmektedir. Beni sana gönderdi. Seni kurtarmak için çareler aramamı söyledi. «Mal ile mi hile ile mi, her nasıl ise, karındaşımı kurtar» diye bana minnetler eyledi, şimdi benden hayırlı bir haber bekliyor.” diye, bir bir anlatmış,
Oruç Reis, bu sözleri duyunca çok sevinip ağlamış: “Berhurdar olsun. Bugünkü günde karındaşlığını gösterdi.”
Diye dualar etmiş. Sonra: “Sen şimdi git, işine bak. Konuştuklarımızı sırtındaki gömleğin bile duymasın. Kendi halinde ol. Ben bir şekil düşüneceğim. Bakalım âyine-i devran ne suret gösterir. Amma, arada bir yine gizlice birbirimizle görüşelim” demiş.
Bunun üzerine ayrılmışlar. Kirigo, Oruç Reis’in dediğine göre hareket edip, fırsat buldukça ağamla görüşür harçlık yiyecek gibi şeyler de verirmiş. Ne yapacaklarını konuşuyorlarmış.
Oruç Reis’in Rodos’ta, Santurluoğlu adında bir kâfir tanıdığı vardı. Rodos’ta adı sanı maruf bir adamlardı. Daima Oruç Reis’i gözetir, hatırını alırdı.”
Oruç Reis “Beni satın al” diyor.
“Oruç Reis «Beni satın al» dedi.
Kirigo geldikten bir zaman sonra bir gün, Oruç Reis, Santurluoğlu’na şöyle dedi:
” Ey Santurluoğlu sana bir sözüm var. Eğer İstersen söyleyeyim.”
” Elbette, benden hiç çekinmeden, kalbinde ne varsa söyle.”
“Biz seninle dostuz, beni satın al. Sana hizmet edeyim.”
“Pek güzel eğer satarlarsa, canıma minnet alayım. Ancak bunu belli etmeyelim. Senin sahibin olan kaptan ve diğerleri filân yerde filân dükkânda oturup cemiyet ederler. Sen onları gözle. Filân gün gelip de o dükkânda toplandıklarında sen oradan geç. Amma sakın iki tarafına bakınma. Hemen yoluna gider gibi geç git. O zaman ben seni görür, almak İsterim. Eğer benim elimden yiyecek nasibin varsa olur biter. Amma bu sır aramızda kalsın isterim.”
Oruç Reis bu sözü Santurluoğlu’ndan işitince, esirlik hali değil mi, güya azat olmuş kadar ferahlamış.
Günlerden bir gün kaptanlar ve büyük kâfirler, o dükkâna oturup cemiyet eylediklerinde, Oruç Reis de bunları gözetip hemen o dükkânın önünden sür’atle güyâ bir hizmete gidercesine geçip yürümüş.
Santurluoğlu, Oruç Reis’in geçtiğini görünce: “Acaba şu geçip giden esir kimindir? Bârekâllah her zaman görürüm. Buradan geçer, hizmetine hemen ateş gibi gider. Eğer şu esiri sahibi sataydı alırdım” diye, sahteden ortaya bir söz atmış.
Cemiyette bulunan sahibi: “Benimdir. Eğer istersen vereyim. Söyle ne istersin?”
“Bin altın isterim”
Dükkânda bulunan kaptanlar da aracılık edip sekizvüz altına Oruç Reis’i satın almış.”
Oruç Reis’in hilesi anlaşılıyor.
“O zaman Rodos’ta bir âdet vardı. Vilâyete iki zâbit hükmederdi. Biri derya İşlerine, biri vilâyet İşlerine bakardı. Amma gör hikmeti sen ki, esirin işi güç olur, bu sırada vilâyete bakan kâfir mürd olduğundan, deryaya bakan kâfir onun yerine Komandor olmuştu.
Yeni oturan bu Komandor, Oruç Reis’in satılmasını istemedi: “Onbin altın vermeye kadir olan kaptanı sekizyüz altına vermektik büyük aptallıktır. Satana haksızlık olur, buna rızam yoktur.” dedi.
Santurluoğlu’na akçasını çevirip, Oruç Reis’i tekrar esir eylediler.”
Kirigo’nun Oruç Reis’e Hıyâneti
“Oruç Reis’i tekrar esir etmelerinin sebebi, benim Rodos’a gönderdiğim, ol kâfir-i billâh, mel’un Kirigo imiş. Yeni oturan kumandana bizi çaşıtlamış.
Hem benim, karındaşımı kurtarsın diye verdiğim onsekizbin akça yanına kalmış, hem de çaşıtlığının mukabelesinde, kumandan ona büyük mansıp vermiş. Kirigo kâfiri kadar İslâma hayın bir kimse var mıdır? Sana dostluk yüzü göstermesi hemen fırsatı buluncaya kadardır.
Bundan sonra Oruç Reis’in hali pek fenalaştı. Mel’un bir kâfir olan yeni Komandor, Oruç Reis’i yer altına zindana attırıp şiddetle eziyet edilmesini emretti. Eline ayağına boğazına ağır demir zincirler vurup belâya giriftar ettiler. Ölmeyecek kadar ekmek verdiler.”
Oruç Reis Komandor’la konuşuyor.
“Mürd olan eski Komandor zamanında vakti iyi geçermiş. Yalnız ayağında hafif bir demir bilezik varmış. Çokluk İş bile yaptırmazlarmış.
Karındaşım dertli Oruç, artık yer altında kendi haline yakınıp:”Yarab, bu hal nedir? Bana bu azap nerden geldi” diye ağlardı.
Elden ne gelir.”İnnaIlâhe maassâbirîn” deyip AIlah’ın kaza ve kaderine razı olup durdu.
Günlerden bir gün, kendisini bekleyen gardiyana:”Gel beni bugün buradan çıkar, Komandor’a götür. Onunla konuşacak sözüm var.” dedi.
Gardiyan:” İzinsiz çıkarmaya kadir değilim. Haber verelim. Eğer çıkar derlerse, o zaman götürürüm.” cevabını verdi.
Şimdi hâkim olan Komandor’a haber verildi. Getirilmesine İzin verince, Oruç Reis’i yer altında çıkarıp onun katına götürdüler.
Oruç Reis Komandor’la alay ediyor.
Komandor, Oruç Reis’i görünce gazaplı bir suratla:”Niye geldin!” dedi.
Oruç Reis: “Ey sinyor! Bana bu kadar eziyet eylemekten maksadm nedir? Esirlik yolu bu yol mudur?” deyince, kâfir:”Ey Türk! Sana edeceğim azabm daha binde biri İcra edilmemiştir. Sen sekizyüz altına paha biçip de gideceğini mi sandın? Bak ben adama ne iş keserim! Karındaşın Hızır Reis’in dünya kadar mal İle Bodrum’da senin için göz kulak olup —Acaba karındaşırnı şunların elinden nasıl halâs edebilirim— diye bu hileyi hazırladığından haberimiz yok mu zannedersin? Yoksa sen bizi uyur mu sandın?” dedi.
Oruç Reis de o zaman Kirigo kâfirin alçaklığına uğradığını anladı.Hepsini inkâr edip:” Hâşâ! Benim bunlardan haberim yoktur. Bunları benim hakkımda kim söylemişse yalan söylemiş. Bu garip halimde bana hadden aşırı iftira etmişler.Ben o dinsiz münâfıkı cümle kâinatı yoktan var eden Allahu azimüşşana havale kıldım.”Dedikten sonra:
“Ama muradın, beni hakikaten satmak İse, beni yine kendime sat.” diye ilâve etti.
Bunu duyan Komandor biraz yumuşayıp sordu: “Söyle bakalım ne verirsin?”
Oruç Reis: “Sana bütün Rumeli’ni arpalık ve Anadolu’yu cep harçlığı verdikten sonra nakit olmak üzere de yüzbin altın vereyim.” dedi.
O zaman Komandor pür-ateş olup: “Bre diyavolo! Bu ne biçim sözdür? Yoksa sen beni maskaralığa mı almak istersin!” diye hiddete geldi.
Oruç: “Sinyor, sakın benim sözüme darılma, zira darb-ı meseldir: “Böyle eyyam-ı gamın, böyle olur nevrûzu” derler. Sen bana: “Karındaşın teknesini mal ile doldurmuş, seni bir fırsatta elimizden halâs etmek için Bodrum’da bekler imiş” dedin. O sözün cevabı budur. Evvelâ bu kadar çok malın sahibi olan kişinin deryada işi ne? Beni teknemle başımla aldınız. Sonra dönüp “Bize onbin altın ver” diye eziyet eylemek AIlah’ın emri değildir. Makul olanı sen bilirsin.” cevabını verdi.
Ebedî mel’un ve sermedî hınzır, Oruç Reis’ten bu nükteli cevabı işitince hınzır gibi homurdamp kakıdı, yıldırım gibi şakıdı. Gazaba gelip Oruç Reis’i yer altına yolladı. Eskisinden daha fazla eziyet etmeye başladılar.”
Ak yüzlü bir pir Oruç Reis’in rüyasına giriyor.
“Oruç Reis bu kâfirden kendisine bir fayda gelmeyeceğini anladı. O gece sabaha kadar Azizü zül-intikam olan ma’bûd-i bîzevâlc tazarru ve niyaz edip “HâIimi sen bilirsin” deyip, yüzünü toprağa sürüp ağladı ve dedi ki:
“Ya İlâhi’l Âlemin! Bütün kimsesiz kalmışlara derman senden olur, İbrahim Peygambere Nemrud’un ateşini gülistan eden sensin. Yusuf Peygambere zindandan necat veren sensin. Bütün zorlukları kullarına âsan eden sensin. Habibin Muhammed Mustafa hakkı için, ben bîçare kuluna dahi meded ve inâyet edip, beni şu belâ girdabından halâs eyle!..”
Gözyaşlarından, bulunduğu yer balçığa döndü. O hâl İle yatıp uyudu.
O gece rüyasında ak yüzlü bir pîr gelip: “Ya Oruç! İslâm uğruna her ne eziyet çekersen sabr eyle. Ferahın yakındır. Sen sekizyüz altın vermeye razı olmuştun. Amma buradaki kısmetin kesilmediği için işin aksi gitti. Allah, seni bir akça vermeden kurtarmaya kadirdir. Daha çok gazalar edeceksin.” deyip kayboldu.
Oruç Reis, uykudan uyanıp: “Ya Rabbi şükür!” diyerek, sabaha kadar ibadet ve taatte bulundu.”
Oruç Reis küreğe veriliyor.
“Sabah oldukta, bütün kâfir kaptanları bir araya gelip, Oruç Reis’e dair aralarında konuştular: “Bu ne iştir? Bizim kumandanımız deryada gezmez ve derya işlerini gereği gibi bilmez. Esirlik hali bugün Oruç Reis’e ise yarın bizedir. Deryada gezen adamın başına çok haller gelir. Sen bana elbette şu kadar akçe vereceksin, diye yer altına atıp bu denli eziyet eylemek Allah’ın emri değildir.” diye ittifak edip, cümle kaptanlar, kumandana varıp, bu hali izah edip anlattılar.Kumandan dahi kaptanların sözlerinden çıkmadı.
O saat, Oruç Reis’i yer altından çıkarıp bir kaliteye küreğe kodular. Oruç Reis: “Yer altında olan eziyete göre kürek yine nurun alâ nurdur. Yarabbi şükür, dünya yüzünü gösterdin!” diye azatlık olmuş kadar mesrur oldu.
O sıralarda Sultan Korkut Antalya’da bulunmakta İdi. Âdet edinmişlerdi. Her sehe Rodosluların elinden yüz esir satın alıp Allah rızası için azat ederdi. Yine sene başı yakın olduğundan kapıcıbaşını Rodos’a gönderip, âdeti üzere yüz esir kurtardı.
O zamanda, yirmi otuz esir birden azat olursa kendi gemilerine koyup selâmet yakasına götürüp dökmek, kâfirlerin âdeti idi.
Bu sefer de kapıcıbaşının aldığı yüz esiri, Oruç Reis’in kürekte olduğu kaliteye koyup, bir selâmet yakasına bırakmak İçin muvafık bir rüzgârda yola çıktllar.
Oruç Reis her lisanı bilir bir kişi idi. Rum lisanını da çok iyi bilirdi. Çok şen tabiatlı, sohbeti tatlı bir kimse olduğundan kendisiyle bir kere konuşan kimse ayrılmazdı. Kalitenin kaptanı ve öteki büyük kâfirlerle de şakalaşıp ünsiyet peyda etmişti.”
Oruç Reis’e “Hristiyan ol” teklifi yapılıyor!
“Bir gün kâfirlerle sohbet edip, gülüp oynarken kâfirler:” Ey Türk! Sen güzel sözlü bir kişisin. Bizim lisanımızı da çok iyi bilirsin. Müslümanlıkta ne buldun? Gel, dinimize gir. İçimizde sen de adı sanı belli bir adam olursun.” dediler.
Oruç Reis se: “Elhamdülillahi alâ din-il İslâm ve tevfik-il” dedikten sonra: “Ey akılsız kâfirler ve ey sermedî hınzırlar! Nedir o ki, kendi ellerinizle düzüp yaptığınız ağaç parçasından medet talep edersiniz! Ondan ne fayda olacaktır? Onları ateşe atsalar kendilerini kurtarmaya kadir değillerdir. Yanıp kül olurlar.Kendisine kulluk edilecek Allah’tan başka hiçbir fert yoktur. Bütün kâinâtı yoktan var eyleyen odur. Onun ortağı benzeri yoktur. Mekândan münezzehtir. ve zat-ı şerifi bir hâl üzere sâbittir.”
“Ve bütün günahkârların ve suçluların şefaatçısı olan hazret-i risâlet ve mefhar-i mevcudat Muhammed Mustafa sallâllahu aleyhi ve sellem, onun sevgili kuludur…” diye cevap verdi.
Bunun üzerine kâfirler:”Muhammediniz bütün suçlulara şefaat edecektir, dersin. Bakalım şimdi seni bizim elimizden kurtarabilir mi?” dediler.
Oruç Reis: “Behey kâfirler! Yuf sizin aklınıza! Benim sadakatİm, imânım şunadır ki Allah’a ve Resûlüne yapışan kimse mahrum kalmaz. Yakında sizin içinizden halâs olurum.” dedi.
Ebedî kâfirler ise: “Hele sen şimdi küreğini çek de, Muhammed eğer seni kurtarabilirse kurtarsın.” dediler.
O gece Oruç Reis, bütün ihtiyaçları veren Cenâb-ı Kibriya’ya yine ağlayarak dualar etti ve: “Yâ İlâh-el Âlemin! Beni şu kâfir-i müşriklerin İçinde utandırma. Lutf edip, ben zayıf kulunu, yakın zamanda kurtar.” diye ağlayıp yalvardı.
Oruç Reis’in forsa olduğu kalitede bir papaz vardı.Bu papaz kâfirlere:”O, Oruç Reis dedikleri kâfir ile çok konuşmaktan sakının, Zira, Müslümanlık bakımından çok okuyup bilmiştir. Anlarım ki, benden çok yukarı papaza benzer. Siz onu aklınızca dininden çıkarmaya ça’Işırsınız amma, korkarım ki, o sizin cümlenizi turkuvaz eder. Ondan alarga durun.” diyee tembih etmişti. Bunun için kâfirler de onunla eskisi gibi şaka lâtife etmez olmuşlardı.
Nihayet Antalya yakınlarında ıssız bir kıyıya yanaşıp, kapıcıbaşı ile yüz esiri çıkardılar. Fakat o gece rüzgâr muhalif estiğinden kalkamayıp, demirli kaldılar. Kalitenin sandalı da kaptan için balık avlanmaya gitti. Her taraf süt limanlık idi.Böyle iken, bir anda büyük bir fırtına kalktı. Öyle ki Nuh tufanına benzedi. Her yeri karanlık kapladı. Sandal da gelemeyip bir koltukta sindi kaldı. O gece nerdeyse gemi helâk olayazdı.”
Oruç Reis kaçıp kurtuluyor!
“BismiIIahirrahmânirrahim” diyerek o gecenin içinde, ortalık göz gözü görmez
iken, Oruç Reis fırsatı ganimet bildi. İmanının bereketi olarakı Hak teâlâ işini rast getirip ayağındaki demiri kolayca çıkardı.
“BismiIIahirrahmânirrahim” diyerek kendisini denize bıraktı. Yüzerek karaya çıktı. Yüzünü yerlere sürüp sonsuz hamleler etti.
Hemen yola koyulup bir köye vardı. Yer gök bilmeyip iki tarafına bakınırken bir kocakarıcık önüne Çıkadüştü.
Oruç Reis’e: “Ey oğul! Zahmetli yoldan gelmişe benzersin. Gel bu gece bana konuk ol” dedi.Ağamı evin götürüp yiyecek neyi varsa önüne kodu, yedirip İçirdi. Urbacığın değiştirdi.Oruç Reis de başından geçen halleri anlatıp, nasıl firar ederek oraya geldiğini nakletti.
Kocakarıcık çok sevinip: “Şükür oğul, elhamdülillâh. Allah teâlâ sana yol vermiş.” dedi, sevindi.
O köyün halkı misafiri pek severlerdi. Oruç Reis köyde on gün eğlendi, öyle ki, Oruç Reis’i elden ele geçirip pay edemezlerdi. Kocakarıcığa o geceden sonra sıra vermediler.
” Sende bir gece misafir olmuş, bizde de olsun!.” diye, kocakarı ile kavga ederlerdi. Kocakarı ise : “Be adamlar, niçin benim misafirimi alırsınız? Allah teâlâ onu bana misafir gönderdi. Gidinceye kadar benim yanımda eğletsin. Varın Allah teâlâ size de misafir versin.” diye söylenirdi.
Meğer yollar üzerinde dolaşıp, düşmüşten kalmıştan, hastadan sayrudan, bulduğunu evine götürüp, taam yedirip, görüp gözetmek bu kocakarıcığın âdeti imiş.Bir tarlası varmış ki, onu sadece misafire ikram için ekermiş. Allah’ın emri ile, bir yerde ekin gelmese, misafir için ekilen o tarlanın ekini, çekmekle tükenmezmİş. Ona böyle bir bereket inmiş.”
Oruç Reis kurtulduktan sonra…
“Şimdi, gelelim kâfirlere:
O gecenin yarısında fırtına sakin olup sandal da gemiye geldikten sonra hareket için hazırlığa başlamışlar. Sabah olunca bir de baktılar ki, Oruç Reis’in yeri boş. Firar etmiş…Kalitenin kaptanı saçın sakalını yolmaya başladı. “Gran Mastor’un yanına ne yüzle gideriz?” Diye kasâvete battılar.
Allah teâlâ kâfir-i ebedilerin kasâvet ve ukubetlerini artırsın.Bu kaplanın daha fazla elem çekmesinin sebebi Komandor’a gidip: “Bu senin yaptığın deniz yolu değildir. Bakarsın biz de onların eline düşeriz. Onlar da bize kendi koduğunuz yoldur, diye ondan beter ederler.” diye söyleyenlerden olmasaydı. Oruç Reis’in firar etmesi yüzünden Gran Mastor’un yanında mahcup olacağından, ziyade sıkıntıya düşmüştü.
Oruç Reis’in, söylediği gibi, Allah’ın inayeti ile firar etmesi ise, kâfirler arasında onun anlattıklarının hak olduğuna büyük delil oldu.Çünkü Oruç Reis onlara şöyle demişti:” Yakında, mâbudum olan Cenâb-l Bârî ve şefaatçım olan Sultan – ül Enbiya’nın, beni sizin içinizden kurtaracağı muhakkaktır.”
Şimdi bu söz çıkmıştı. Elhamdülillâhi hâzâ min fazlı Rabbi.
Kâfirler ise o zaman, Oruç Reis’le istihza edip:”Sen şimdiki halde küreğini çek de, Muhammed’in gelsin bizim elimizden seni kurtarsın.” demişlerdi.
Şimdi mahcup olup, başları aşağı düştü… Hak teâlâ din düşmanlarının başlarını daima aşağı eyleyip makhur kılsın. Ve asâkir-i İslâm karındaşlarımızı berde ve bahrde üzerlerine mansur ve muzaffer eylesin.
Fakat gemideki mel’un papaz, kâfirlerin kalplerine şüphe düşüp, hak yola dönmelerini önlemek için: “Onların Muhammedleri öteden beri sihirbazlıkla tanınır bu esiri de sihirle kurtarması da şaşacak ne var” diyerek mel’unların sapık yollarından ayrılmalarına mâni oldu,böylece hüsran içinde çekilip Rodos’a gittiler.
Oruç Reis köyde on gün kaldıktan sonra, Midilli’ye gelmek istedi. Fakat yol sapa düştüğünden gelemedi.
Antalya’ya gitmeye karar verip, kocakarıcığa ve köylülere veda ederek yola çıktı. Üç günde Antalya şehrine vardı.”
Oruç Reis kurtulduktan sonra Ali Kaptan’la tanışıp İskenderiye’ye gidiyor.
“Antalya’da Ali Kaptan derler, bir kalyon kaptanı vardı. Onüç alabanda açar gemisi vardı. Daima İskenderiye’ye İşlerdi. Kemal sahibi bir kimse olup, garip yiğidin anası atası idi.
Oruç Reis, Ali Kaptan’ın ününü duyunca, doğrulup onun gemisine vardı: “Kaptan baba, biz de bu tekkenin abdallarındanız. Uygun görürsen hizmet edelim.” dedi.
Ali Kaptan da:” Pek güzel oğul, hoş geldin, safa geldin! Gemi benim değil, senindir.” cevabı ile kabul etti. Oruç Reis deniz adamı ve reisler zümresinden olduğu İçin onu ikinci reis eyledi.
Oruç Reis’in derya işlerinde bilgisi pek ziyade idi. Ali Kaptan da “Yürük at, yemini kendi artırır” sözü gereğince onun hatırını alıp çokça pay verdi.Hasılı kelâm, gemi yüklenip, muvafık bir günde kalkıp, İskenderiye’ye gittiler.
Oruç Reis İskenderiye’de Midilli’ye gitmek üzere bir gemi bulunca, hemen bir mektup yazıp, bana yollamıştı…”
Osman Sefa YALÇIN