ezbere soluyorum hayat çok savurgan bir zeminde sırlarımı üflediğim demir küpler kadar anlamsız bazen sıkılgan uzun ve hıncahınç bir yolu yarılamış gibi gecenin ortalarında istasyon görevlisini küfrederek yattığı yerden kaldırmış amerikan hesabına göre 10 galon benzini depoya ver ettikten sonra keskin bir soğuğun ortasında izlenen bir manzara acep, soğuğu mu unutmadım yoksa sarı benekleriyle siyah ovayı mı elbet yolu unutmadım ben kara kaplı deftere yazdığım şiiri unutmadım tebessüme benzeyen uykular kahreden korkular getiren yoldu unutmadım
kelimeler ancak ulaktır stefın ve çok zalimdir kadınlar sevişip durduğumuz kadınlar
sevişip duruyoruz hepimiz sükûta yaraşır bir derinliğimiz olmadığından seslerle sırnaşıyor sevişmelerimiz telkin edişlerin esiri seslerle teskin ile huzur aynı zindanda ağyar kuleye zincir vurmuş.
kolyelere benzeyen bir yanlışlık var bu masalda boynumda soğuk bir demir taşımama benzeyen bir yanlışlık yani iki gram ne olsa kurtarır bizi cevap çıplak bir adamın koşmasına benziyor angora'ya doğru ümitsiz bir koşu bu kavuşacak kimsesi yok çünkü adamın hem sarhoş duramayacak kadar ölemeyecek kadar sarhoş dedim ya çok savurgan bir zeminde ezbere soluyorum hayat bana gönderilmiş birkaç elçi tanıyor ve iman ediyorum adam, iman edebilecek kadar ayık, devrilmeyecek kadar!
sokaklara benziyor adam, kirli sokaklara devletin üvey evlatlarına benziyor çocukken sapanla vurduğu kuş geliyor aklına kuşun gözleri ve ciğerini patlatan taş geliyor bir an ağlayamayacak kadar sarhoş ve çıplak olmasaydım keşke ağlamak için üstüne bir şeyler alması gerektiğini biliyor adam aklına çıplak cesedi geliyor kuşun
çok hızlı bir zeminde çok bilinçli soluyor adam sokak kente bir ayrıklık vuruyor tam o an bekçi mühür vuruyor sokağa adam koşuyor gece devinimi tamamlamak üzereyken ülke, bekçiye ve geceye ihtarname yolluyor adam bu saçma sapanlık karşısında şaşıramayacak kadar sarhoş adam sarhoş bir balığın kılçığını hayal ediyor bir balığı çıplak düşleyecek kadar çıplak adam tam bu sıralar bekçi üstüne atlıyor adamın güneş doğuyor kent buyur ediyor sokağı kahvaltıya sokak affediyor ülkeyi ihtarname yitiriyor resmiyetini adam yaşayacak kadar istekli önce sokağa bakıyor sonra kente bekçiye ve ülkeye bir bayrak olmayı düşlüyor şimdi rüzgar devleşiyor
Cüneyt Uysal Editör: Elif Berra Kılıç
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!