“Bunlar, gerçekten sahip olduğu şeylere bakılırsa küçük şeyler ve bu eksiklerden rahatsızlık
duyan kimse, büyük şeylerden anlamadığını gösterir sadece.” 352.

Şato (Das Scloß), Kafka ve Haneke için bir kesişimdir. Haneke Şato’yu sinemaya uyarlarken
diyaloglar ve senaryoda tamamen kitaba sadık kalmıştır. Eser genel çerçevede bize bürokrasinin uzlaşımsız yönünü göstermeye çalışır. K. karakteri memur olarak atanır, daha sonrasında ise buradaki işine başlayabilmek için “bürokrasi” ile temasa geçmeye çalışır fakat girişimlerinin sonuçsuz kalması neticesinde olaylar gelişmeye devam eder.

Haneke’nin Kafka’yı ve devamında Şato eserini seçmesi elbette tesadüf değildir. Haneke’nin
filmografisinin ana niteliklerinden birisi “orta sınıf” kavramı üzerinedir. Filmlerinde genel
olarak “tutunabilmiş” orta sınıf eleştirisi yapan Haneke’nin bu seçimi 21. yüzyılla birlikte hem orta sınıfın tüm çağlar içerisindeki önemini daha iyi görebilmemizden hem de bu çağa özgün olarak ayrı bir ayırt edicilik kazanmasıyla ilgilidir. Bugün artık iktidarın anahtarını yani “Das Scloß”unu(anahtar) hükûmetlerin ya da patronların tuttuğu düşüncesi sorgulanmaya başlandı. Bahsedilen iki sınıfın aslında çok soyut ve fiziksel etkileşimi sınırlı birer grup olduğunu
bilirken orta sınıfın, toplumsal düzlemde etkisinin hem iktidarın taşıyıcısı hem de kendi
inisiyatifi anlamında toplumun kültürel ve politik yönlendiricisi konumuna geldiğini görebiliyoruz. Bugün Haneke’nin özellikle son filmlerinde ortaya koyduğu şey postmodern ilişki ve düşünüş biçimleri içerisinde bir kimlik krizi yaşayan orta sınıfın iddia ettiği değerler ve ahlaka karşı pratikte gösterdiği tutarsızlıklardır. Orta sınıf iddiasının tersinde pragmatik bir anlayışla yaşadığı kimlik krizi için ontolojik bir çatışmaya bile girmeden konformist bir tutumdan öteye gidememektedir -yaşadığı bunalımlar ise varoluşsal olmaktan çok tüketim bağlamında gerçekleşmektedir-. Bu tanımlamalar bireysel anlamdan bağımsızken değer yargısı olmaktan ziyade bahsedilen “iddia” nezdinde tutarsızlığın durum tespitidir. Bir krizin içerisinde olan orta sınıf, diğer iki sınıf arasında bir kimlik ve varlık mücadelesi sürdürmektedir.

Haneke’nin Kafka ile kesişmesi de böyle bir duruma nedenlidir. Kafka, Şato’da döneminin toplumsal ilişkilerine yön veren sınıfı (bürokrasiyi) mercek altına almıştır. Diğer bir değişle Kafka, bürokrasi bağlamında sosyo-politik bir iddianın gözlemcisi olmuştur. Tanıtlarsak: “Ama aslına bakılırsa annesinin kimseyle konuşmaya gönlü yokmuş, K.’yı sorması da kuralı bozmuyormuş, aslında, dile getirebilirmiş, ama bunu yapmayarak niyetini zaten açıkça ortaya koymuşmuş annesi.” (Kafka, 2006:173) İnsan ilişkilerindeki kurallar, bu kuralların sofistike, başka düşünüş ve kurallar silsilesi doğurması ve bu döngünün devam etmesi, ifade ve davranışın doğrudan değil de dolaylı yoldan gelişmesi, toplumun alt tabakasına bile sinen bürokratik davranışın bir temsili niteliğindedir. Hans’ın annesinin dileğinden bahsedişi ve onu yerine getirmek üzere ahlaki doğrusuna bürokratik delikler açarak yeni bir doğru yaratmaya çalışması (Kafka, 2006:170-177) da bu bürokratik davranış biçimine başka bir örnek olarak sunulabilir. 

Eser, K.’nın köye memur olarak atanması daha sonrasında işinin tam olarak ne olduğunu öğrenme çabasıyla başlar. Karşısında hiçbir şekilde ulaşamadığı bürokrasinin varlığı ile sarsılır, bu sırada köy içerisindeki insanlarla ilişkiler geliştirir ve var olan bürokrasinin bir sonucu sayılabilecek bu insanlarda da birtakım aşılmaz engeller görmeye devam eder. K. her seferinde cevapsız kalan ulaşma çabaları içerisinde bir zamandan sonra kendi kimliğini sorgulamaya varan ve hayatını geri dönülemez noktalara götürecek olaylar silsilesi içerisinde sürüklenmeye devam eder. Bahsedildiği gibi bürokrasi, toplumu şekillendiren yapıdır. Onun vicdanına bile sirayet etmiştir ki Barnabas ailesi “şato” ile çatışma yaşadığında onun tarafından cezalandırılmadığı hâlde köylüler tarafından dışlanmıştır. Bu durum ulaşılmaz ve soyut gözüken bürokrasinin topluma nasıl etki ettiğinin başka bir tanıtıdır. Şatonun üst düzey yetkililerinden birisi olan Klamm da bunun başka bir yansıması olarak karşımıza çıkar. En az görülen, en az konuşulan kimse olduğu hâlde en çok korkulan ve etki alanına sahip olan kişidir. Klamm (“illüzyon” anlamına da gelir) aslında bürokrasinin yaratmış olduğu illüzyondur.

K. karakterinin durumu, köylülerin söylediği gibi en sefil durumdur. K. mesleğine, statüsüne rağmen en “aşağılık” işlerden birini yapan Pepi’nin gözünde bile acınacak hâldedir. Çünkü Klamm’ı ve Şato’yu henüz idrak edememiştir. Kendisi için tanımlanan imajı yırtmaya çalışarak özerkliğini ve kimliğini ispatlamanın peşine düşer. Bu sonuçsuz çabadan sonra ise  K. baskın olan “kod”u anlamaya başlar ve o kod üzerinden iletişim kurmak üzere harekete geçer fakat toplumsal ilişkilerin emrettiği duruma bir kez daha uymayarak “mimlenmiş” olan Barnabaslar’ın evine gider ve var olan kodu tekrardan hiçe sayar. 

Frieda’nın onu terk edişiyle ise bu mücadelede K. artık çözülür, uykusu gelir, karşısında konuşan Erlanger’in söyledikleri onu heyecanlandırmaz. Hem Pepi’yi kabul eder hem Gerstacker’in peşine takılır. Artık bir irade gösterecek düzeyde değildir ve kodla “uyuşuk” hâle gelmiştir. “-Atların Bakımı için yardımcılık, ödeme istiyorsan ödeme yaparım. –Ben atlardan anlamam ki. –Bu önemli değil, hadi uzatma!.. –Neden seninle gelmemi istediğini biliyorum, Erlanger’den senin için bir şey koparabileceğimi düşünüyorsun. –Tabi yoksa seninle neden ilgileneyim! Ama bunun için hemen fırtına çıkması gerekmez. –Hayır, öyle bir havaya benzemiyor.”(Haneke: 1997: 2:01:30) K., Barnabaslar’dan bile daha aşağılıktır çünkü Barnabaslar yanlışın ne üzerinden tanımlandığının farkındadır (Kafka 2006: 234). Fakat K., köydeki kodla uyuşamamanın oluşturduğu konuma indirgenmiştir: “Yabancılık”.  Dahası bir yabancı olarak sistemin dışarısındadır. 

Kafka’nın Şato’yu tam olarak bitiremediğini ve eserin bir taslak metin olduğunu biliyoruz. Bu durumdan yola çıkarak eserin diline yönelik eleştiriler ise farklı bir boyut kazanmakta. Bana göre Kafka’nın kurduğu dil, bir eksik ya da hata değil bilakis en temel noktalardan birisi. Köylülerin hiçbir zaman kendi dilleriyle ve düşünceleriyle ifade şansı bulamamaları ancak bürokrasinin kodu ile iletişime geçmelerini en önemli noktalardan birisi olarak görüyorum. Ek olarak Frieda ve Kafka arasında dolaysız ve ani gelişen aşk durumu ise bir başka tartışma konusu olabilir. Bürokratik ve dolaylı davranışların yoğun olduğu “aşk, sevgili, flört” ilişkilerini bu durumun aksine doğal ve sıradan biçimde yansıtan Kafka’nın bu davranışını da imlemek istedim.

Son söz, orta sınıfın niteliği üzerine bir başka roman olarak George Orwell, 1984 eserini tavsiye etmek istiyorum. 

Berkay Yöndem

Editör: Elif Berra Kılıç

KAYNAKÇA

KAFKA, Franz(1926) , Das Scloß, 6.Basım, İthaki Yayınevi, İstanbul  

HANEKE, Michael(1997) , Das Scloß (The Castle)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir