Arif Nihat Asya 7 Şubat 1904 tarihinde Çatalca’ya bağlı İnceğiz köyünde doğdu. Babası Ziver Bey, annesi Fatma Hanım’dır.

Daha 7 günlükken babasını kaybeden küçük Arif, 3 yaşına kadar annesiyle beraber babaannesi ve dedesinin yanında yaşadı. Arif 3 yaşındayken Fatma Hanım, Osmanlı subayı Abdülrezzak Bey ile evlendi. Arif’in 1 yıl boyunca annesi ve üvey babasıyla mutlu bir yaşamı, Necati adında  kardeşi oldu. 1 yılın sonunda üvey babası Abdülrezzak Bey’in tayini Filistin’e çıkınca İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalan Fatma Hanım, tüm uğraşlarına rağmen Arif’i dedesinden alamadı. Oğlunun acısına dayanamayan Fatma Hanım’ın sütü kesildi ve ikinci evliliğinin meyvesi Necati oğlunu da kaybetti. Babannesinin ölümüyle halası Gülfem Hanım’ın yanına geçen Arif, Çatalca’nın Örçünlü köyünde ilk öğrenimine başladı. Balkanların huzurunun kaçması, Bulgarların Çatalca’ya yaklaşması ve baskıları üzerine ailecek İstanbul’a göç ettiler. Arif, İstanbul’da da öğrenimine devam edip Kocamustafapaşa ve Haseki mahalle mekteplerine gitti. Hırçın bir çocuk olan Arif zaman zaman halasında, bazen de amcası Recai Bey’in yanında kaldı.

1911 yılında Yusufpaşa Gülşen-i Maarif Rüştiyesi’ne (ilkokul) başladı. 1915’te okulunu bitirdi. 11 yaşında evinden ayrılıp Bolu Sultanisi’ne (ortaokul) gitti. Arif ilk şiirini bu okulda yazdı. 1920’de Bolu Sultanisi’nin lise bölümü kaldırılınca Kastamonu Sultanisi’ne geçti. 1923’te okulundan mezun olup İstanbul’a döndü. Hayat onu, tıpkı ağaçtan kopmuş bir yaprak gibi bir oraya bir buraya savurdu. 1923 yılında İstanbul’da Yüksek Öğretmen Okulu’nda yatılı olarak eğitimine başladı. Son sınıfa geçtiğinde İstanbullu Semiha Hanım ile evlendi. Bu evliliğin sonucu 2 oğlu dünyaya geldi: Reha Uğur ve Kemal Koray. Yaklaşık 14 yıl öğretmenlik yaptı. 1934 yılında Soyadı Kanunu’nun çıkmasıyla Arif Nihat, “Asya” soyadını aldı.

İlk eşi Semiha Hanım ile ayrılan Arif, 1941 yılında Servet Akdoğan ile büyük bir aşkla evlendi. Hayatının bu dönümüne kadar kendisini yarım tanımlayan Asya, mutluluğunu şu dizelerle kaleme aldı:

Ne şiirden ne de şöhrettendir,

Mutluluk Arif’e Servet’tendir.

Mutluluğunun sebebi hanımı Servet olan Asya, en büyük servetini de o olarak görür. Adana Erkek Lisesi Fizik-Kimya öğretmeni Servet Akdoğan, Arif Nihat Asya’yla tanıştığı zaman Asya, eşinden boşanmak üzere olan 2 çocuk babasıydı. Bu durum Servet Akdoğan’ı bir hayli ürküttü. Okul zamanında gizlice dolabına yerleştirilen mektupların yanı sıra Servet Akdoğan, Ankara’ya taşınma mecburiyetinde kalınca Asya’dan gelen mektupların sayısı arttı ve yaklaşık 14 ay sürdü, bununla kalmayıp evlilik dönemlerinde bile Asya eşine mektup yazmak için yüreğini kaleme döktü.

Asya bu ayrılığa dayanamıyordu, Servet’ini istiyor, kokusunu özlüyordu. Servet Akdoğan’ın Ankara’da kalma kararını duyan Arif Nihat Asya 16 Temmuz 1940’ta mektubunda şunları yazdı ” …Belki de her şey oldu bitti ve sen Ankara’da kalmak kararına beni alıştırmak istiyorsun. Yapma Servet. Sevginin sevgi ile karşılanmasını bilen büyük gönlün bu kararı nasıl verebildi? Bu kararı muhakkak gönlüne sormadan vermişsinizdir. 30 Temmuz 1940/ Ankara’da kalmak arzunu Ankara’da daha çok lüzumum var manasına alıyorum. Nerede daha çok lüzumun olduğunu gönlüm sana anlatamadıysa, hangi dili kullanayım şaşırdım kaldım.” Sevdiğine sitem ederken bile çok nahif ve zarifti Asya. Onu kırmaktan, üzmekten çekiniyordu. Onun çekeceği cefaları kendi sırtına yüklemek istiyordu. “İyi ol Servet. İyi et Servet. İyilik et Servet. Fakat yuvamıza bir hastalık mukadderse seni bıraksın bana gelsin Servet; hastalığın, imkansızlıkların, ümitsizliğin ne olduğunu ben bilirim fakat sen bilme, hayatım.” Servet Akdoğan verem olduğu zaman Asya’nın da yüreği verem oldu. Servet’inin hastalık döneminde yanında olamayan Asya, kendine kızgın ve kadere kırgındı. “Kendine iyi bak Servet. Bunu sana kaç kere yalvararak söyledim. Üzerine titreyen ağabeyler, kardeşler, ablalar var. Ve sana onlardan daha yakın olmak için yemin etmiş, senin duyacağın küçük bir acıyı senden ve bütün akrabalarından daha derin duyan biri var ki tanırsın.

Asya zaman zaman gönlünü teslim ettiği Servet’in, kendisinin ona âşık olduğu kadar âşık olmadığını düşünürdü. Hiçbir sevginin ona olan sevgisine denk olamayacağından onu suçlamadı aslında, sadece korktu. Korkularını 30 Temmuz 1940’da şöyle özetledi “Ben senin tek başına Ankara’yı Adana’ya tercihinden, Ankara’dakileri Adana’dakine tercih ediyor şeklinde bir korkuda duyuyorum… Bunları yazarken, gelen mektubunda ciddi bir teklif karşısında kalmış olmanı söylemen ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. Senin bir zayıf anını bulurlar Servet.” Bir başka mektubunda ise “Sen beni sevmiyorsun fakat belki sadece benim tarafından bu kadar sevilmek sana fena gelmiyor, işte o kadar.” diyordu. Asya, Servet’inin kendisinden gitmesinden çok korkuyordu. Çünkü kendini ona layık bulmuyor, onun kadar iyi biri olduğunu düşünmüyordu. Ama onunla iyi biri olacağına inanıyordu. Kendisini Servet Asya’nın iyi edeceğine çok emindi. “Seni kaybetmek korkumu, bir an unuttuğumu kabul edelim. O zaman da seni Ankara’nın parıltısından ve kalabalığından ve –neticesiz kalacak olsa bile- tekliflerinden kıskandığımı söyleyebilirim.

Bir türlü aynı şehrin havasını teneffüs edemeyen bu çift, uzaktan nişan yapmak mecburiyetinde kaldı. Asya nişan konusunda çok ısrar etti. 30 Temmuz 1940’ta yazılan bir mektupta “Düğün için istediğin şeyleri temin edebileceğim günü bekleyeceğim. Fakat serbestliğin çabuk başladığı takdirde derhal nişan ve nikâh teşebbüsüne girişmek kararındayım.’’ Sözleri ile ciddiyetini ortaya koydu. Servet’inden uzaktayken sadece eline ulaşan mektuplar Asya’yı tatmin etmiyordu, parmağında bulunacak olan bir halkayla gönüllerini daha yakından bağlayacağını düşündü. “Parmağının ölçüsünü gönder, ölürsem Servet’imin nişanlısı olarak öleyim.” diye yazdı. Vuslat mahşere kalırsa eğer onun ulaşacağı en büyük mertebe Servet’in nişanlısı olmak olacaktı. Servet’inin bu mektubuna cevabının “Sen orada yaptır, ben burada yaptırayım.” olmasına çok kırıldı Arif. Arif için gönülleri daha sıkı bağlayan bu iki halkanın, desen ve incelikte eş olması lazımdı.

Servet Akdoğan’ın ağabeyi Fikri Akdoğan’a da defalarca mektup yazdı Asya. Fikri Bey kendisinden küçük olmasına rağmen, ona sevdiğinin ağabeyi olduğu için ağabey, Fikri Bey, aziz kardeşim diye hitap etti. Bir mektubunda Servet’i isteyip, bir mektubunda yüzükleri ayrı ayrı takacak olmalarının müsaadesini istedi Fikri Bey’den. Nişan halkalarının takan çift, evliliklerini Arif Nihat Asya’nın ölümüne kadar tam 34 yıl mutlu bir beraberlik ile sürdürdüler. Bir kızları ve bir oğulları oldu. Fırat ve Murat. Arif Nihat Asya daha doğmadan çocuklarına şiirlerini yazmıştı zaten. Servet Asya’nın ailesini kendi ailesi gibi benimseyen Arif Nihat Asya, defalarca mektuplarında “Safiye kardeşimin gözlerinden öperim, ağabeyime, ablama selamlarımı ilet, beni bu aileye kabul gördükleri için çok mutluyum.” diye dile getirdiHer bayram tüm aileyi kendi evinde toplayıp gelmediklerinde “Servet, nerede bizimkiler?” dedi. Yıllarca özlemini kalbinin en derinliğinde hissettiği “aile” kavramıyla tanışmıştı Asya. Bunun için Servet Asya’ya minnettardı. Ona sadece sevgisini değil ailesini, mutluluğu bahşetmişti.

Arif Nihat Asya, Adana Erkek Lisesi’nde eşine yazdığı mektupların kendisinin vefatından sonra Sevgi Mektupları adında basılmasını vasiyet etti. Asya, Servet’ine kavuşmak için beklediği süre zarfı boyunca yaşadığı heyecanı ve sevgiyi hiçbir zaman eksiltmedi. Eşine ilk günkü gibi âşıktı. Onu bir sevgili, eş, dost, arkadaş en çok da anne gibi gördü “Ondan doğmak isterdim. Ona, bu dünyaya ayak bastığım günün hatırasını acılı bir hatıra yapmazdım. Göğsü iyilik ve güzellik emzirirdi bana. İyi bir çocuk olurdum. ‘Onun çocuğu’ derlerdi. Bu, benim gördüğüm en saf, en temiz istek ve duygudur. Bu, eşini öyle bir sevmektir ki onda anne şefkatini bulmaktır. Yıllarca hasreti çekilen anne unsurunun vuslatına sebep olmaktır. Mektuplarında Servet Hanım’a hep “kızım, güzel kızım, Servet’im, S.A (Servet Asya), Bn. Servet (Benim Servet), mert kadınım, yuvam Servet” diye hitap ederdi.

Arif Nihat Asya 5 Ocak 1975’te vefat etti. Çocukları babasının vasiyetini yerine getirmek istedi lakin anneleri Servet Asya izin vermedi. Ancak kendi ölümünden sonra basabilecek olduklarını söyledi. Servet Asya 25 Kasım 1992’de vefat etti. Çocukları 66’sı evlenmeden önce yazılmış olan mektuplara, evlendikten sonra yazılan mektupları da ekledi ve toplam sayı 97’ye ulaşmış bu mektupları bir kitap hâline getirdi.

Ne yapsalar, ne söyleseler,

Dokunuyor.

Benim ne olacağım artık,

Alnımdan okunuyor.

Boşa gitti bütün,

Elimin, gönlümün,

Gözümün emeği…

Bir yaramaz tırtıla öğretemedim,

Koza örmeyi.

Geceler dolusu emek,

Gözler dolusu yaş…

Ve ayların batışı,

Yavaş yavaş.

Ne yapsalar, ne söyleseler,

Dokunuyor.

Benim ne olacağım artık,

Alnımdan okunuyor.

Sayılıydı günlerim, bitti.

Başka dileğim yok:

Arılarla bal yap çiçek mevsiminde,

Çiçeklerle kok.

-Ne söylüyorsun çocuk, sana ne oldu?

-Ellerin toprağına gömdüm Servet’imi;

Hazineydi, define oldu.

Ne yapsalar, ne söyleseler,

Dokunuyor.

Benim ne olacağım artık,

Alnımdan okunuyor.

Elif Gökçe Demez

Editör: Gülçin Kermen

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir