“Çıktım yücesine seyran eyledim

Dost ile gezdiğim çöller perişan

Bir başıma olsam gam çekmezdim

Bir ben değil, cümle alem perişan”

Osmanlı, Türkmen’e toprak bırakmamaya kararlıdır. Yörükler yavaş yavaş ovalara yerleşmeye başlamıştır. İşte bu vakitte tuz çıkarıp tuz satan Alakuşlar, sorun yaşadıkları Artuklular ile anlaşmak isterler. Artukluların beyi bunu kabul eder ama bir şart koşar: Alakuş obasının güzeli, Selman Ali’nin göz bebeği Gökçeçiçek, Artukoğlu Ahmet’e varacaktır.

Sevdiceğini insanüstü bir sevgiyle seven Selman Ali, atasının, anasının, obasının istikbali için bu teklife razı olur. Oba için kurban edilen Gökçeçiçek bu duruma sinirlenir, dünyadaki varlık sebebi Selman Ali’ye beddualar eder. Obanın delikanlısı, umudu Selman Ali, bağrında bu yarayla tuz yoluna çıkar. Dünyadaki diğer özü Gökçeçiçek ise el çeker dünya işinden, köyün dedesinin yanına gider.

Aslında burada, obanın vicdanının da manevi kata yükseldiğini görürüz. Çünkü ilk günah işlenmiş, âşıklar ayrılmıştır.

Selman Ali yolda iken bir kaza geçirir. Bu kazayla taşıdığı tuzlar dökülür, adamlar ve hayvanlar telef olur. Bu, işlenen günahın ödenen ilk bedelidir.

Tüm oba endişe ile yiğitleri beklemeye koyulur. Tüm bunlar olurken Gökçeçiçek var olan dünyadan sıyrılmıştır artık, gözü başka bir âleme açılmıştır. Bir bakıma Gökçeçiçek, Türkmen’in eski, unutmak istediği geçmişinin ruhu olmuştur. Hiç beklenmedik yerlerden çıkıp Türkmen’in unutmak istediği eski inancının ritüellerini gerçekleştirir. Ancak “obanın özü” sonradan gelenleri korkutur, onun için “Kırklara karıştı.” derler. Oysa Gökçeçiçek’in yaptığı sadece onlara eski hâllerini, saf ve bozulmamış zamanları hatırlatmaktır ve her eskiye dönüşte olduğu gibi oba, şimdi de büyük bir krizdedir.

Her kriz fırsatçısını doğurur, bu krizin fırsatçısı da “Katırcıoğlu” isimli bir paşadır. Yörükleri düze indirmek ve onların topraklarına konmak istediği için paşa, bu krizi fırsat bilir. Alakuşlara, yitip giden tuz ve hayvanları için yardım edeceğini belirtir. Ancak öne sürdüğü şartlar kul olmakla eş değerdir.

Obanın insanı istişare için toplanıp başa yaşlı bir anayı geçirirler ve sonunda istemeseler de paşanın teklifini kabul ederler. O anda Gökçeçiçek karanlığın içinden çıkıp dilek ağacını yakar, ateş tüm obayı alır da bırakmaz. Bu ateş doğanın ve Tanrı’nın, özlerini inkâr eden Türkmen’e bir cezasıdır. Gökçeçiçek bu alevlerle beraber tüm obanın gözü önünde “şaman ayini” yapar. Asırlardır bu hareketleri unutmuş, “öteki” diye kodlamış Türkmenler korkudan titrerler, yapılana anlam veremezler. Katırcıoğlu da yoluna taş olan bu güzele, yanan alevin şiddetine denk bir nefret duyar.

Selman Ali, bir yoldaşı ile beraber obaya geri döner. Çaresiz kalmış oba halkı yiğitlerin dönmesine çok sevinir. Gökçeçiçek dışında kimse onun geleceğini düşünmemiştir. Selman Ali’nin gelmesiyle oba halkı rahatlar, tekrardan Katırcıoğlu’nun fikrini düşünürler. Gökçeçiçek, ölümden dönmüş sevgilisini görünce tepki vermez, efsunlanmış gibidir. Sevgilisinin meczupluğunu gören Selman Ali, onu gerçeğe çekmek için çabalar ancak obanın güzeli Gökçeçiçek oralı olmaz.

Türkmen’in topraklarına göz diken Katırcıoğlu, emellerine karşı koyan Gökçeçiçek’i ortadan kaldırmaya karar verir. Önce eşkıyaları köye salar ancak köylüler eşkıyaları kovalarlar. O sırada Gökçeçiçek’in deli olduğunu düşünen Artuk Ali onunla evlenmekten vazgeçer. 

Adı deliye çıkmıştır Gökçeçiçek’in, erkeği Selman Ali’yi görür gözü de görmez olmuştur. O, artık atalarının ruhuna ve o ruhun doğduğu yere, doğaya aittir. Selman Ali çaresiz bir hâlde dedeye danışır. Dede, Selman Ali’ye tek çare sunar: Kemençeyi kalpten çalarak Gökçeçiçek’i aşkın kuvvetiyle sarsmalıdır.

Bunlar olurken Katırcıoğlu ve adamları Gökçeçiçek’i tımarhaneye götürmek için obaya gelir. Zincirlenen Türkmen güzelini obadan çıkarırken bir melodi yayılır havaya, Selman Ali kemençeyi yüreğinin en mahrem yerinden çalar sevdiği için. Gökçeçiçek içine girdiği efsunlu dünyadan kurtulur, aşkını hatırlar. Âşıklar vuslata erer ve tüm oba göçe kalkar.

Anlattığım 1972 senesinin filmidir efendiler, ancak bu öyle bir filmdir ki olay sanki yaşanmış da çekilmiştir. Gökçeçiçek Türkmen’in içinde sakladığı özüdür ancak zor durumda ortaya çıkar, Türkmen’i sarsar. Kim bilir belki Anadolu’nun uzak bir yerinde bir Gökçeçiçek, özünden ayrılan bir Türkmen’i sarsıyordur…

Berat Şendil

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir