Ben insanlığın en büyük fanıyım, ben hümanistim. Belki de son hümanist, 20. asrın benim eserim olmadığını kim iddia edebilir?” 

-John Milton, Şeytanın Avukatı 

“…. Sonra İblis, İsa’yı yükseklere çıkararak bir anda O’na dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. O’na “Bütün bunlar yönetimini ve zenginliğini sana vereceğim.” dedi. “Bunlar bana teslim edildi, ben de dilediğim kişiye veririm. Bana taparsan sana verilecek.”

-Luka İncili, 4/5 

Hristiyanlık düşüncesinde şeytan, Tanrı’nın karşıtı hatta yer yer onu yenebilecek güçte olan bir karakterdir. Tanrı tasavvuru durağan bir düzeni temsil eder. Hristiyanlık düşüncesinde Tanrı ve şeytanın neden böyle düşünüldüğünü anlamak için tarihsel arka plana bakmak gerekiyor.

Hristiyanlığın doğduğu ortama baktığımızda Roma’nın uzak bir eyaleti olan Filistin karşımıza çıkıyor. Ünlü Babil sürgününden yaklaşık beş yüz yıl geçmişti. Romalılar Filistin’i işgal etmişti. Yahudiler buna tepki verse de sonuç Roma’nın zaferiydi. Dünya tarihinin ilk toplu intiharı masada bu işgal dönemine aittir. İsa’nın yaşadığı dönemde Yahudilerin, Roma iktidarına ses çıkarmayan din adamlarından rahatsızlık duyduğunu İncillerden anlayabiliyoruz. Hristiyanlık düşüncesine göre Tanrı’nın oğlu İsa, zalim bir yönetim altında yaşayan ve kendi inancından sapmış Yahudiler için gelmişti. Ona inanan 12 Havari halktan ve alt kesim memurlardan oluşuyordu. İncil’de İsa’nın Filistin topraklarında yaptığı gezileri ve başından geçenleri okuduğumuzda yoksul halk kitleleri içinde yaşadığını anlayabiliyoruz. İsa’nın bizzat kendi havarilerinden biri tarafından ihbar edilmesi bundan hareketle de Tanrı’nın oğlunun, dolaylı yoldan Tanrı’nın da, mağdur olması önemlidir. İsa’nın ölümünden sonra Havariler, Filistin’den ayrılıp Anadolu’ya ve Roma dünyasına yayıldılar. İmparator Konstantin’e kadar Hristiyanlar, sayıları artmakla beraber devlet tarafından baskı ve zulüm gördüler. Dini kendi doğasından çıkaran ilk eşik budur. Çünkü o zamana kadar gizlenip zulüm altında yaşayan rahip ve papazlar artık devletle beraber hareket ediyorlardı. Ölümü gayet aşağılayıcı bir şekilde olan İsa, artık bir devletin efendilerinin önünde diz çöktüğü bir sembol hâline gelmişti. Ancak yine de Hristiyanlığın özünde tedirginlik ve her an zarar görme korkusu olduğunu unutmamak gerek. Orta Çağ boyunca Hristiyan Batı, bozkırdan gelen ya da kuzeyden gelen halkların ve kısa süre de olsa İspanya coğrafyasında yaşayan Müslüman Arapların tehdidi altındaydı. Bu tehdit dolu siyasi durum Hristiyan kültüre işlemiştir. Belki de şeytan imgesinin güçlü olmasının sebebi budur. 

“Akıl hiçbir zaman maddeden bağımsızlaşmasa dahi kültür, ancak aklın kendi bağımsızlığını tahayyül etmesiyle gelişebilir.”[1] Bu alıntıyla beraber “Şeytanın Avukatı” filminden bahsetmeye başlayalım.

Kevin Lomax Anglo- Sakson kültürün bağrında yetişmiş, başarıya odaklı bir avukattır. Film, karakterin tacizci bir öğretmeni savunmasıyla başlıyor. Aklının iç yapısını oluşturan sembollerin Tanrı’nın onları özel seçtiğine ve her şeyi yapmaya hakları olduğuna inanan Amerikan kültüründen geldiği barizdir. Serisinin bozulmaması uğruna vicdanının onaylamadığı kişileri kolayca savunmaktadır. Tacizci öğretmeni de başarılı şekilde savunduktan sonra karısı ve arkadaşlarıyla bunu kutlar. Çevresindeki kimsenin vicdani yönden bakmaması da ana karakterin bireysel bir imaj değil de toplumun bir kesiminin realize edilmiş hâli olduğunu bize düşündürüyor. Serisinin bozulmamasını kutlayan Kevin, New York’ta yaşayan John Milton isimli bir iş adamından teklif alır. John Milton, dünyada insanlar içinde yaşayıp dünyadaki kargaşaların hepsinin kaynağı şeytandır. Dünyadaki tüm zevkleri kendisinde toplayan şeytan, Kevin ve eşinin başını döndürmüştür.

Burada filmi anlatmaya biraz ara verip “şeytan” kavramı hakkında konuşmak gerekir. Şeytan, ilk olarak bugünkü anlamıyla Zerdüşt inancında görülmüştür.[2] Düalist yani ikili inanç anlayışlarında şeytan, tüm karanlık ve kötülüğün sembolüdür. Şeytanın diğer özelliği de insanın kendi içindeki arzularını etkileyebilmesidir. Bu yönden şeytan Eski Yunan’daki Dionysus ile özdeşlik gösteriyor. Doğudan batıya gelen Dionysus, esrikliğin ve coşkunun tanrısallaştırılmış hâlidir. 

Şeytan insanları, insanın kendi içindeki arzuları bildiğinden onları sadece açığa çıkarır. Böylece insanı kendisine çizmeye çalıştığı yoldan saptırır. Filmde de John Milton’ın monoloğunda bahsedip kendisini haklı çıkardığı husus budur. Daha da açarsak; insanın Tanrı’ya ya da ideal atfettiği iyilik, huzur genellikle gerçekte var olmayan dileklerdir. İnsan, kendi yaşadığı dünyanın ve kendi içindeki özün vahşi vasatlığından rahatsız olan bir canlıdır. Bu vahşi vasatlıktan kendini kurtarmak ve etrafında değişen doğaya kendini uydurmak için kültürel evrimini başlatmıştır. Bu evrimin sürecinde arzu edilen düzeni, statik huzuru “iyi” yada “Tanrı” temsil ederken; doğanın vahşiliğini, kontrol edemeyen arzuları ise “kötü” yada “şeytan” temsil etmektedir. Bu bağlamda filmde Tanrı’ya bağlılığı en bariz olan kişi Kevin’ın, geçmişte John Milton ile ilişkiye giren, böylece şeytan tarafından bir kez kandırılan annesi olması bize şaşırtıcı gelmemelidir. 

16.asırdan itibaren değişen dünya hâli içinde din, Batı toplumu içinde savunma durumuna geçmiş ve değişen dünya şartlarına göre kendini değiştirmeye başlamıştı. Eski siyasi güçleri olmayan din adamları yeni oluşan sınıflarla mücadele etmeye başladı. Din ile mücadele eden sosyal sınıflardan biri Seküler hukuktur. O zamana kadar din kavramı altında değerlendirilen hukuk, toprağa dayalı “Aristokrasi” gücünü kaybetmeye başlayınca bunla beraber din gücünü de kaybetmeye başladı. Hukuk da dinin gücünü kaybettiği alanlardan biriydi. Kuzey İtalya şehirlerinde papanın hukuk adamlarıyla Kutsal Roma- Cermen İmparatorluğunun atadığı Podestalar çekişme hâlindeydiler[3]. Zaman içinde Seküler hukuk devletin girebildiği her yere girmiştir. Dinî hukuk ise kendi alanına çekilmiştir. Filmin baş karakterlerinden olan John Milton’ın son sahnede sarfettiği “ Lawyers are the Devil’s Ministry ” sözüyle yeni dünyanın, yeni ruhban sınıfının hukukçular olduğunu belirtmesi de bu bağlamda düşünülmelidir.[4]

Kaos ve gizli kalan arzuların efendisi şeytan, dünya üzerinde Tanrı’nın düzenine karşı güçlenmiş olan hukuku kendi düzenini, kendi krallığını kurmak için kullanacaktır. Çünkü hukuk neredeyse üç asırdır kendine özgü bir din gibi büyüyüp kendi esaslarını, yorumlarını ve memurlarını yaratmıştır. 

“ Mutluluk sona ermesin diye/ Şeytanın başından çıkarcılığından korunmak gerekir/ Mutluluğunuzu elinden almak için / Size çok güzel ve iyi görünecektir!/ Ne kadar kutsal görünse de / Gözleri onu ele verecektir.”[5] 

Kevin Lomax, John Milton’ın davetini kabul ettikten sonra bu dizeleri okusaydı sanırım her şey erimeden kurtarıp evine geri dönebilirdi. Ancak onun kazanma ve ün gözünü boyamıştı. Film boyunca eşinin erimesine şahit olsa da tersi için zerre çalışmadı. Nitekim bu Milton tarafından da söylenmiştir. Milton, asla zorla bir şey yaptırmamıştır. O sadece yolu döşemiş Kevin ise yürümüştür. Milton, Kevin’ı oğlu olduğu için senelerdir aramaktadır. Burada Deccal kavramına kısaca girmek gerekiyor: Nasıl Tanrı oğlunu dünyaya gönderip huzur ve düzen getirmeyi amaçlıyorsa şeytan da oğlunu dünyaya gönderip huzursuzluk ve düzensizliği getirmeyi amaçlayabilir. Burada karşımıza bıçak gibi ortadan ikiye ayrılmış simetrik bir inanç çıkıyor. 

Şeytanın her şeyi iyi planlasa da unuttuğu küçük bir ayrıntı vardır; insanı onun eline düşüren kişisel iradenin yine onun yenilgisini getireceği… Kevin her şeye rağmen kendi iradesiyle kafasına sıkar. Böylece şeytan yenilmiş olur. Ancak son sahnede şeytanın yine kendini göstermesi, İnsan- Şeytan mücadelesinin , yani insan ve onun arzuları ile olan mücadelesinin, sonsuza dek devam edeceğinin bir delilidir. 

Berat Şendil

 [1] Camilia Paglia, Cinsel Kimlikler, sayfa 51 

[2] Seçkin Sarpkaya, Türklerin Şeytani Masalları, sayfa 154 

[3] Konu hakkında daha bilgi almak için şu eseri inceleyebilirsiniz; İtalyan Şehir Cumhuriyetleri, Daniel Waley-Trevor Dean, Çeviren: Hamit Çalışkan 

[4] Yukarıda atıf yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz monolog ve diğer diyaloglar için bakınız: https://www.rottentomatoes.com/m/devils_advocate/quotes/ [5] Friederich Nietzche, Şen Bilim, sayfa 25

1 cevap

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir