Pazarlamanın evrelerine baktığımız zaman üretimden insana doğru bir eğilim olduğu görülmektedir. Üretime yönelik pazarlama ile başlayan serüven müşteriye yönelik pazarlamaya doğru değişim ve gelişim göstermiştir. Bunun en büyük sebeplerinden biri olarak küreselleşmeyi gösterebiliriz. Küreselleşmenin 90’lı yıllardan sonra büyük bir ivme kazanmasıyla birlikte pazarlama stratejileri de değişim göstermiştir. Küreselleşmenin bir getirisi olarak ele alacak olursak kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte insanlararası etkileşimin artması insanların isteklerinin ve arzularının da birbirine benzemesine sebep olmuştur. Markalar da buradan yola çıkarak insanı merkezine alan pazarlama stratejileri içerisine girmiştir.

Antroposantrizm, felsefede insanı dünyanın merkezine koyma anlamına gelmektedir. İnsanın her şeyin merkezinde olduğunu öne süren bu yaklaşım evrendeki her şeyin insana ait olduğunu ya da evrendeki her şeyin insana hizmet etmek için var olduğunu savunur. Antroposantrizmi bir pazarlama yaklaşımı olarak ele alacak olursak; markaların yapmış olduğu çalışmaların hemen hemen hepsi müşteriyi merkeze alan, müşterinin kendisini iyi hissetmesini sağlayan, müşterinin pazarlamış oldukları ürüne ilgisi olmasa dahi ilgisi varmış gibi hissetmesini sağlayan çalışmalardır. Bu çalışmalar sonucunda markaların insanlar üzerinde bırakmış oldukları etki bir sonraki satışlarını da olumlu yönde etkilemektedir. Sosyolojik çalışmalar ve araştırmalar yapmadan bir pazarlama stratejisi geliştirilemeyeceğinin en güzel örneklerinden biri olarak insanların istek ve duygularının değişmesine paralel olarak markaların da buna uygun yeni ve insanların duygularını okşayan, onları memnun etmekten öte tatmin etmek için çalışmalar yapmasıdır. Müşterilerin üzerinde her zaman fobik nevroz etkiler bulunmaktadır. Bir marka müşterisinin satmış olduğu ürün ya da hizmete karşı fobik nevroz etkiler altında kalmaması için hem müşteriyi doğru yönlendirmeli hem de müşteriye satmak istediği ürün ya da hizmeti onu mutlu edecek şekilde pazarlamalıdır.

Müşteri memnuniyetinin markalar için vazgeçilmez olduğunu ve yine buna paralel olarak müşterinin her geçen gün daha fazla bilgilendiğini ve bilinçlendiğini ele alacak olursak; markaların tamamı kendi çemberi içerisinde bulunan müşterilerini kaybetmemek adına onları merkez alan, onların istek ve arzularını karşılayan ürünler, bu ürünleri onlara satabilmek için de müşteri kitlesine uygun pazarlama stratejileri geliştirmesi zorunlu bir hal almıştır. Kendi müşterilerini tanımayan, onların istek ve arzularını karşılayamayan markaların günümüzde ömrünün çok da uzun olduğunu düşünmemekteyim. Kendi müşterilerini tanımak adına birçok markanın müşteri kitlesine özel veritabanları oluşturduğunu ve bu veritabanları sayesinde hem müşterilerini daha iyi tanıdığını hem de olası müşterilere dair isteklerin tahmin edildiği bilinmektedir. Enformasyon sistemlerinin öneminin her geçen gün artıyor olması insanı daha fazla merkeze alan yaklaşımları da beraberinde getirmektedir.

Markalar, antroposantrik yaklaşımlarını ilerleterek kendi müşteri kitleleri içinde müşteri kontrol mekanizmaları oluşturarak müşteri güdülerini analiz etmesi sonucunda hedef kitlesini genişletebilir. Müşterinin kendisini değerli hissetmesini sağlamak markanın hem müşterinin gözünde hem de müşterinin sosyal çevresi içerisinde prestijinin artmasını sağlayacaktır. Antroposantrik yaklaşımların git gide artıyor olması markalar arasında büyük bir “savaş”a da sebep olacaktır. İlerleyen yıllarda markaların felsefe, sosyoloji ve psikolojiden daha fazla faydalandığını izleyecek olmak beni şimdiden heyecanlandırıyor.

Ersin Aktaş

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir