Pan-İslâmizm, Pan-Turanizm, Pan-Slavizm, Pan-Cermenizm… Bu fikirleri hepimiz duyduk, okuduk. Pan-Asyacılık (Büyük Asyacılık ya da Japon Turancılığı) fikri ise bu fikirler karşısında arka planda kalmıştır.

Japonya’da Meiji döneminin başlamasıyla birlikte, Japonya; dış dünyaya kapalı olan kapılarını açarak kapalı bir toplum olmaktan çıkmış ve Meiji Modernleşmesi ile birlikte Batılılaşma çalışmalarını hızlı bir şekilde tamamlamış ve teknolojik, ekonomik alanlarda yaptığı atılımlar ile büyük devletler arasına girmeye başlamıştır.¹

1894-1895 yılında I. Çin-Japon Savaşı’nda Japonya, Çin ordularını mağlup etmiş ve bu savaş sonucunda emperyal boyutta ilerleme kaydetmiştir.

Bu savaştan on yıl sonra Japonya adını dünya çapında duyurmayı başardı. Mançurya ve Kore üzerindeki rekabet iki devleti savaş pozisyonuna getirdi. Japonya aldığı galibiyetle,
Uzak Doğu’da yenilmez bir kuvvet hâline geldi. Fakat bu savaşın sonuçları bölgesel değil küresel bir boyuta ulaşmıştı. Bir Şark devletinin (Japonya), bir Garp devletini (Rusya) mağlup etmesi, özellikle Türk ve Müslüman halklar üzerinde büyük bir sevinç yaratmış; Japonya’nın mazlum
hakların temsilcisi olarak adlandırılması ve Şark milletlerinin, Batılı güçlere karşı başarılı olabileceği görüşü oluşmuştu.² Çünkü, Rus-Japon Savaşı’na kadar Şark milletleri, Batılı Devletlerin istilaları karşısında aciz bir durumda kalıyordu.³

1905 tarihinden itibaren Uzak Doğu’da tartışmasız en büyük güç olan Japonya, yayılmacılık faaliyetlerine devam etmiştir. 1905 yılı ile birlikte başlayan Büyük Asyacılık fikri, II. Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar devam etmiştir. Japonya’nın iki büyük rakibi olan Çin ve Rusya’nın zayıflaması temel hedef olarak belirlenmişti. Bu nedenle, Rusya ve Çin boyunduruğu altında yaşayan Türk ve Müslüman halklar ile iletişim kurulmaya başlanmış ve Asya halklarının Japon egemenliği altında yaşaması hedeflenmiştir. Çin ve Rusya esareti altında yaşayan Müslüman halkların ciddi bir nüfusa sahip olması ve İslâm’ın sadece bir din olmayıp sosyal, siyasî, ekonomik alanlarda da etkisinin bulunması; Japonya’yı İslâm halklarına yöneltmeye itmiştir.⁴


1920’li yılların başlarından itibaren Japonya’da Büyük Asyacılık fikri daha çok güçlenmeye başlamıştı. Bu yıllardan beri sadece Rusya ve Çin’de değil, aynı zamanda Büyük Britanya boyunduruğu altında yaşayan Hindistan üzerinde de faaliyetler yürütülmeye başlanmıştı. Yine bu dönemde Han Çinlileri de Japon ilgisinin odağıydı.



Japonya, Pan-Asyacılık ideali için Türk aydınlar ile de temaslarda bulunmuştur. Bu aydınların başında Abdürreşid İbrahim gelmektedir. 1905 Rus-Japon Savaşı sonrasında İbrahim, Beynülhak gazetesinde yazdığı elliden fazla makalesinde Japonlara olan sevgi ve saygısını ifade etmiştir. Daha sonra bu makaleler İstanbul’da yayımlanan Sırât-ı Müstakîm dergisinde de yer almıştır.⁵

Sadece Türk aydınların propaganda faaliyetleri ile yetinmeyen Japonya; Asya topraklarına heyetler, ajanlar göndermiş; dernekler kurdurmuş ve yazılı propaganda araçları ile Türk ve Müslüman halklar ile diğer Asya halkları üzerinde de nüfuz etmeye çalışmıştır.

Japonya, Rusya Müslümanları üzerinde propaganda faaliyetleri yürütmüştür. Bu faaliyetler kısaca şöyledir:

Dinî Birlik: Japonya; Rusya Müslümanlarına Hristiyan bir devlet olmadığını, Hristiyan işgalci devletlere karşı mücadele eden bir devlet olduğunu bildirmiştir. Japonlar ile Müslümanlar arasında dinî ortak yönlerin olduğu vurgulanmış ve Pan-İslâmist yayınlar desteklenmiştir.

Irkî Birlik: Türk-Tatarlara yönelik faaliyetlerde iki halkın da (Japonlar ve Türkler) aynı saç ve göz rengine sahip olduğu, aynı ırk ve aynı dil ailesine mensup olunduğu belirtilmiştir.

Coğrafî Birlik: Japonya, Türkler gibi Asyalı olduğunu ve Asyalıların ortak düşmanı olan Batılı güçlere karşı Asyalı halkların yanında olduğu vurgulanmıştır.⁶

Çin’de ise Müslümanlara yönelik faaliyetler kurulan dernekler ve çıkarılan yayınlar üzerinden yürütülmüştür. Çin’deki propaganda merkezinin en başında gelen yer, Şanghay’da kurulan Işık/Nur Cemiyeti’dir. Bu cemiyet, Çin Müslümanlarını Pan-İslâmist harekete kazandırmaya çalışmıştır. Pan-İslâmist hareketin güçlenebilmesi için Japonya’da bir cami kurulması ve Çinli Müslüman öğrencilerin Japonya’ya eğitim almak üzere gönderilmesi amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra 1927 yılından itibaren “İslâm” adı altında bir dergi çıkarılmıştır. Derginin ana konusu, Çin’deki İslâmiyetin durumu ve Müslüman liderler hakkında çıkan haberlerdi.⁷

Japonya’da 1921 yılında Turan Halkları Birliği (Tsuran Minzoku Domei) adlı ilk Turan örgütü kurulmuştur. Fakat bu örgütün varlığı uzun soluklu olmamıştır. Japonya’daki konjoktür olgunlaşıncaya kadar Turancılık rafa kaldırıldığı için örgüt kısa bir süre sonra kapanmak zorunda kaldı. 11 yıl sonra (1932) Japonya’da Turancılık yeniden gündeme gelmiş ve Turan Cemiyeti (Nihon Tsuran Kyokai) kurulmuştur. Cemiyetin amacı, Asya Anakarası’nda Turan kökenli olan halkların yaşadığı topraklarda genişlemeyi savunuyordu. Pan-Turanist hareketler Japon siyasî hayatında yeni bir sıçramanın yönetim parolası olacaktı. Japonlar, ata toprağı olan Asya Anakarası’na Turancılık sayesinde dönmeyi amaçlıyorlardı.⁸

Büyük Asyacılık fikrine her ne kadar Japon Turancılığı denilse de Turancılık ile Büyük Asyacılık fikirlerini destekleyen insanlar farklı kişilerden oluşmuştur. Büyük Asyacılık fikrini benimseyen kişilerin Turancı harekete gereken önemi vermemesindeki sebep; Turancılığın, Büyük Asyacılık fikrine ters düşmesinden ibaretti. Çünkü Büyük Asyacılık tezine göre, Britanya İmparatorluğu yaşayan Aryan kökenli Hintliler; Çin’de yaşayan Han Çinlileri ve Tibet halkı Asya’nın birliği için olmazsa olmazken Turancılar için aynısı geçerli değildi. Ayrıca Japonya, Hindistan ve Güneydoğu Asya’nın bağımsızlığına odaklanmış ve bu netice doğrultusunda Büyük Britanya İmparatorluğu’nu en büyük rakip/düşman olarak görüyordu. Turancılar ise, düşman kategorisine İngiltere’den önce Rusya’yı koymuşlardı.⁹

Japon Turancılığını, Osmanlı Devleti’nin son döneminde ortaya çıkan Turancılık ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Osmanlı’da Türkçülük hareketinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan Turancılık anlayışında Kafkasya, İran ve Balkan Türklüğü yer alırken; Japon Turancılığında bu durum söz konusu değildir. Japonya, siyasî meseleler nedeniyle yalnızca Çin ve Rusya içerisinde yaşayan Müslüman Türk halkları ile ilgilenmiş ve onları ayaklandırmaya çalışmıştır.

1 Ali Merthan Dündar, Panislâmizm’den Büyük Asyacılığa Osmanlı İmparatorluğu, Japonya ve Orta Asya, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006, s. 14
2 Selçuk Esenbel, “1904/05 Rus-Japon Savaşı”, Toplumsal Tarih, No 176, 2008, s. 70
3 Şayan Ulusan Şahin, Türk-Japon İlişkileri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001, s. 149
4 Dündar, s. 143
5 İsmail Türkoğlu, Türk Dünyasında Hayali japon Casusları, Abdürreşit İbrahim ve Zamanı: Türkiye ve Japonya Arasında Orta Avrasya Sempozyumu Kitabı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2018, s. 146

6 Dündar, s. 206-209
7 Dündar, s. 213-215
8 Sinan Levent, Japon Turancılığı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2016, s. 73-107
9 Levent, s. 75-80

Mustafa Kemâl KAYA

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir