Alınları pak, başları dik, her biri bir fikir kalesi arkadaşlarıma,
haksızlığa yumulmayan gözlerin, bayrağa verilen sözlerin,

aziz memleketin mavi göğü gibi parlak yüzlerin sahibi aziz kardeşlerime,
her birine iletilmiş bir mektup gibi,
bir yakınından gelen davet gibi okumaları ricası ile

Siyasi hareketler; geleneklerinden, eğilimlerinden, alışkanlıklarından ve geçmişlerinden ayrı, bir başına değerlendirilemez. Hürriyetin, hakkın, direnişin ve istiklalin tarihi bu memlekette Türk milliyetçiliği ile başlar. Geleneği hürriyet, eğilimi hak, alışkanlığı direniş ve geçmişi istiklal olan Türk milliyetçiliği; iddia edildiği üzere bu memleketin sigortası değildir. Bu memleket, Türk milliyetçiliğinin bir sonucudur; bu sebeple Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin ta kendisidir.

Emperyal işgalini, emperyal mandasını, emperyal imtiyazının elini, çelikten pençeleri arasında parçalayan irade Türkçülüktür. Anayasayı da parlamentoyu da ilan edenler Türkçülerden başkası değildir. İstiklal Savaşı Türkçüler tarafından örgütlenmiş, Türkçüler tarafından idare edilmiş ve Türkçüler idaresinde zaferle nihayete vardırılmıştır. Bu nihayet, Cumhuriyettir. İnkılapların, ihtilal ve devrimlerin ardında da Türkçüler vardır.

Anadolu kan ve kül rengine bulanmışken, halk açlıktan, sefaletten, salgından ve düşman süngüsünden can verirken bu memleketin aşı da, ilacı da, dermanı da, askeri de, kalkanı da, kılıcı da Türkçüler olmuştur.

Siyasi hareketler; geleneklerinden, eğilimlerinden, alışkanlıklarından ve geçmişlerinden ayrı, bir başına değerlendirilemez. Tiranlığın, istibdatın, haksızlığın, zorbalığın ve pranganın sahipleri şimdi mağdur edebiyatının arkasına sığınarak aynı eğilim ve geçmişle yaşamaya devam ediyor.

Hakikat şudur ki “tiran” artık elinde kamçısıyla gariban bedenlere işkenceler eden, saban sürdüren antik zorbanın karşılığı değildir.

Tiranlık artık çalışma kampı, ölüm orucu, kürek cezası, pranga, tecrit, sürgün treni, soykırım, katliam, kan banyosu, mitralyöz ateşi ve kurşun da değildir.

Eski Çağ’da pranga demirdendi. Giyotin bıçaktı, sehpa ahşaptı. Urgan vardı, polis copu vardı, ters kelepçe vardı. Eski Çağ tabutluktu, işkenceydi. Tahakküm kitap yakardı, dernek basardı. Zorbalığın rengi bazen kızıl, bazen siyaha çalardı. Şimdi tiran yeşil, para yeşil, eşkıya yeşil. Şimdi mahkûmiyet bedene değil, infaz bedene değil, yargı bedene değil.

Çağ değişti, ket değişti, katil bile değişti.

Kan değişmedi, dökülen kan değişmedi maktul aynı.

Alın teri aynı toprağa düşüyor, terleyen değişmedi. Gariban değişmedi, ızdırap değişmedi.

Bağrı deşilen Türk, bağrı yanan Türk, toprağı çalınan Türk, alınan can Türk.

Cephe çok, düşman çok, hile çok. Hile daha kurnaz, hilekâr daha cambaz.

Makedonya dağlarından, Türkistan bozkırlarına “bir kısrak başı gibi” uzanan eski bir hareket var. Hareket miskin. Harekette refah değil, rehavet var.

Lakin bizim heybemizde uyku yok, endişe var.

Doğrusu bizim heybemizde endişeden gayrısına yer yok.

Biz, biz, biz. Biz kimiz?

Bizler gayelerine iman etmiş bir avuç genciz. Adımız yoktur, sanımız yoktur, bağımız yoktur. Birbirimizi tanımıyoruz. Birbirimizden haberdar değiliz ama aynı iradeyi taşıyoruz. Mutabakatlarımız var, inancımız var.

Artık beyaz atlarımızla, revolverlarımızla, kuvvacı kalpağımızla, yalın kılıcımızla değil; sadece çelikten irademizle yürüyoruz. Türklüğün imtiyazına inanıyoruz. Hakka, adalete ve liyakata iman ediyoruz.

Yeni çağı avcumuzun içi gibi biliyoruz, dahilî bedhahları tanıyoruz, harici bedhahları tanıyoruz. İstikbali çalınan biziz, istikbalimizi de istiklalimizi de biz geri alacağız.

İnandığımız değerler bizle mezara gitmesi gereken emanetler değildir.

Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Birinci vazifemiz, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet’ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Öyleyse değerlerimiz yaşaması ve egemen kalması gerekendir.

Biz değerlerimizi tahakküm ile değil sivil toplum mücadelesi ile tekrar egemen kılacağız.

Bize en yakın hangisiyse, biz en çok hangisinde yararlı olabilirsek. Hangisini değiştirebilirsek, hangisini kurtarabilirsek.

Tiran değiştiyse, infaz değiştiyse; müdafaa da değişir, mütalaa da değişir. Artık vekalet vermenin, temsiliyet vermenin değil inisiyatif almanın zamanıdır.

Siyasi sınırlarıyla, dağlarıyla, dereleriyle değil; feyzi ile, ümranı ile, kalemi ile, sanatı ile, yeni bir vatan çizip ortaya çıkarma”nın zamanıdır.

Niçin?

Dizliye diz çöktüren atalarımız için
Adaletle yaşatan yasalarımız için
Bizleri biz yapan tasalarımız için
Kalplerimiz atarken milliyet için
Kuşandık kalemleri hürriyet için !

Yavuz Selim Birtane

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir