Sonradan sorgu sual edenler
Paşalar ne çekti bilmezler
Çağırsa ki göreve gelmezler
Gelenler Enverler, Kemaller
Ve de Cemaller…

Şartlar oluşmuşsa eğer
Vatan savunması elzemdir
Vatanperver arıyorsan eğer
Çok arama işte o Cemal’dir

Ahmet Cemal 6 Mayıs 1872’de Midilli’de doğdu. Babası askerî eczacı Mehmet Necip Efendi annesi ise Binnaz Hanım’dır. Mehmet Necip Efendi’nin Binnaz Hanım ile gerçekleştirdiği evlilikten bir de Saffet adında oğlu vardır. Cemal, Kuleli Askerî İdadisi’nden ve Mekteb-i Harbiyye-i Şahane’den mezun olduktan sonra Erkân-ı Harbiye tahsilini tamamlayarak Erkânıharp Yüzbaşısı rütbesini aldı. Cemal Bey 1897’de ilk eşini kaybettikten sonra ikinci eşi Seniha Hanım ile evlendi. Bütün aile üyeleriyle birlikte konaklamışlardı. Birinci Dünya Savaşı zamanlarında Cemal Paşa’nın yazlığında misafir olan Halide Edip’in: “Aile üyeleri basit ve sade yaşamı tercih eder, ayrıca sevecen ve iyi kalpli insanlardır.” sözlerinden Cemal Bey’in ailesi hakkında öngörüde bulunmak mümkündür.

Kuleli’ den sonra başlayan askerlik mesleğinde aldığı ilk görevler şöyle sıralanabilir:

1.    Selanik Redif Fırkası Başkanlığı (27 Mart 1899)

2.    Şark Demiryolları Müfettişliği ve Askeri Yollar İnşaatı Çabuklaştırılması Müfettişliği

3.    Edirne Erkan-ı Harbiyesi’ nde Görevlendirilmesi

4.    Eşkıya Takibinde Bulunmak Üzere Anadolu’ya Gönderilmesi

1898 yılında Üçüncü Ordu’ya bağlı redif fırkası Erkân-ı Harbiyye reisi olarak Selânik’te görevlendirildi. Bu sırada Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından gerçekleştirilen askerî teşkilatlanma faaliyetlerine sempati duyuyordu fakat hareketin içinde yer almadı.

1905’te binbaşı olan Cemal Bey Ekim 1906’da Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne üye oldu. Bu dönemlerde Jön Türklük hareketleri yoğunlaşmıştı.

Mevzunun aslına geçmeden önce Cemal Paşa’nın şedit bir asker olarak öne çıkmasında etkili olan İttihat Terakki’nin ne olduğuna kısaca bakalım.

Tanin gazetesi başyazarı Muhittin Birgen Hatıratından Dr. Mustafa Çalık şöyle anlatıyor:[i]

” Bir gün Talat Paşa’nın kapısını çaldım. Paşam nedir İttihat Terakki? Dedim.”

Talat Paşa’dan komitacıya yakışır bir cevap geldi: “Birader doğrusunu sorarsan tam olarak ben de bilmiyorum, yalnız idaresi çok müşkül bir şeydir.”

Bu konuşmadan sonra Ziya Gökalp girdi içeri. Bakar mısınız başbakanın odasına elini kolunu sallayan giriyor, İttihat Terakki diktatörmüş(!) Parti içi demokrasiden söz edilecekse bunun şahikası İttihat Terakki’dir. Genel Başkanı yoktur, fiilen yetenekli olanlar öne çıkmıştır. Ama Merkezi Umumi’ de toplandıklarında Talat neyse Ömer Naci odur, Bahattin Şakir neyse Enver Paşa odur, orda herkes eşittir. Tabi primus inter pares eşitler arasında birincilik vardır. Bunlar da sivil kanatta Talat, askeri kanatta Enver’dir. Belki de Cemal Paşa’nın hakkı tam olarak verilmemiştir.

Muhittin Birgen devam ediyor:

“Ziya Gökalp hiçbir hayat enerjisi kalmamışçasına oturunca aynı soruyu ona da yönelttim. O sakin sakin oturan adam gözlerinden ateş çıkararak doğruldu yerinden ve dedi ki :” Bakın Muhittin Bey, İttihat Terakki Türk milletinin ruhundan doğmuş bir mefkûre hamlesidir.

Bu 10 kelimelik cümle bana yetti, ben cevabımı aldım, bu yaşımdan sonra hala İttihat Terakki nedir deseler, bu cevabı veririm.” diyor Muhittin Birgen.

İşte biz de 10 kelimelik bir cümleyle cevap verecek olursak, İttihat ve Terakki Türk milletinin ruhundan doğmuş bir mefkûre hamlesidir diyebiliriz.

1908 Jön Türk İhtilâlinden sonra Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin askerî kadrosu içerisinde dikkati çekti, cemiyet tarafından İstanbul’da siyasî durumu kontrol altında tutmak üzere gönderilen on kişilik heyette yer aldı.

Cemal Bey’e göre meşrutiyet, vatanın geleceği tehlikede olduğu için ilan edilmişti. O, bu düşüncesini Yahya Kemal’e şu cümlelerle anlatmıştır:

“Beyefendi! Biz, son defa hükümeti, hatta vatanı kat’i bir tehlikede gördüğümüz için aldık. Ondan evvel başardığımız inkılâbı da, yalnız ve yalnız bu milletin selameti uğruna kendimizi feda ederek vücuda getirmiştik. Lakin biz bu inkılabı niçin yaptık? Size onu sarahatle söylemek isterim: Biz bu inkılâbı artık bu zavallı vatanı sizin gibi münevver insanların eline teslim etmek ve bir gün istirahat-ı maneviye sahibi olarak kenara çekilmek için yaptık…“

Cemal Paşa, meşruti yönetimle birlikte Türklerin devlet yönetiminde daha etkin olacağına inanmıştır.

Daha sonra kaymakamlığa terfi etti. 31 Mart Vak‘ası üzerine İstanbul’a gelerek Hareket Ordusu’na katıldı. Bu konuda ablasıyla yaptığı konuşma şu şekildedir:

— “Abla, ben öyle bir sevdaya tutuldum ki onun uğruna karımı, çocuklarımı, kendimi ve hepinizi, gözümü kırpmadan fedaya hazırım. Bunu böylece bilesiniz!” bu sözlerinden sonra hayat macerası peşini hiç bırakmadı.

Cemal Bey, Adana’ya Ermeniler’ in çıkardığı olaylar üzerine (14 Nisan 1909) vali ve “kuvve-i mürettebe” kumandanı olarak oraya gönderildi. Olayların bastırılmasında ve sorumluların cezalandırılmasında başarı gösterdi. Daha sonra 1911’de Bağdat’a vali olarak tayin edildi. Burada Arap milliyetçilerinin faaliyetlerine engel olmak için yoğun çaba gösterdi. Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafından 22 Temmuz 1912’de kurulan “büyük kabine” ile çalışmak istemediğinden istifa ederek İstanbul’a geldi. Kendi isteğiyle Balkan Savaşı’nda Konya Redif Fırkası kumandanı olarak görev aldı ve fırkası Pınarhisarı’nda yenilince Çatalca’daki savunma hattına çekildi. Kâmil Paşa kabinesi tarafından İttihatçılar aleyhine gerçekleştirilen takibat çerçevesinde büyük kabine aleyhine propaganda yaptığı iddiası ile Divan-ı Harb-i Örfiye teslim edildiyse de davası başlamadan serbest bırakıldı. Tekrar Çatalca’ya dönerek İkinci Kolordu Dördüncü Fırka Kumandanlığı’na getirildi.

I. Balkan Savaşı sonrasında İttihat ve Terakki tarafından yürütülen propagandalarda aktif oldu. Enver Bey’in öncülük ettiği inkılab hareketine destek verdi. 23 Ocak 1913’te Enver Bey liderliğinde gerçekleştirilen Bâbıâli Baskınından sonra İstanbul muhafızlığına tayin edildi. Darbe sonrası karışıklığı gidermekte faydalı oldu. Hatta baskın sonrası ortamı dengelemek amacıyla İTC muhaliflerinden Rıza Nur’u Fransa’ya gönderdi.

Muhaliflerin tütün kaçakçılığına karşı aldığı tedbirlere rağmen İTC liderleri ve Sadrazam Mahmut Şevket Paşa tarafından desteklenmedi. Bunun yanısıra tutuklamak istediği bir kaçakçı Talat Bey’den aldığı haber üzerine yurtdışına kaçtı.

Sonralarında Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi üzerine muhaliflerin asilik hareketleri olasılığına karşı tekrar görevlendirildi.

Bu durumda Cemal Bey’in almış olduğu tutuklama kararlarına dahi mani olan aynı yönetimin böylesine büyük bir sorumluluğu da Cemal Bey’e vermesi ne kadar başarılı olduğunun bir göstergesidir.

İkinci Balkan Savaşı sırasında Cemal Paşa ideal devlet adamı ve bir vefa örneği olarak “Edirne’yi Enver alacağına Bulgar alsın” diyen güruha karşı çıkmış ve bu harekette Enver Paşa’nın yanında en önlerde yer almıştır.

Cemal Bey Kasım 1913’te Nafia nâzırlığına getirilmiş, 1914’te Bahriye nâzırı olmuş, bu görev esnasında Enver Paşa ile sürekli temas halinde kalmıştır.

Ege adalarının Yunanlılardan geri alınmasının İttihat ve Terakki tarafından birinci siyasî ve askerî amaç haline getirilmesinde etkili oldu. Haziran 1914’te Paris’e gönderildi. Kendisinden, adalar meselesinin çözümü yolunda Fransızların desteğini sağlaması istendi. Fransız yetkililerine merkezî devletleri çembere almak için Osmanlı Devleti ile ittifak yapmalarını teklif etti. Tıpkı Enver Paşa’nın Türkistan ülküsü için Ruslarla işbirliği yapması gibi bir nevi Fransızların çıkarlarını kendilerine belirterek onları kendi kanatlarına çekmeye çalıştı. Bu çalışmalar onu Fransız kültürüne yakınlaştırdı. Ancak Fransızlar, ittifakı kabul etmemesi üzerine Paris’ten ayrıldı. Daha sonra diğer İttihatçılar gibi Almanya ile siyasî ittifakı destekledi.

Aslında Almanlara ait olan ama Osmanlı bayrağı taşıdığı için Osmanlı’ nın kabul edilen gemilerin Rus limanlarını ateşlemesi üzerine Cemal Paşa’da savaşa katılmayı destekleyen taraftaydı.  Osmanlı’nın savaşa girmesiyle Cemal Paşa, Enver Paşa tarafından Mısır’da İngilizlere karşı görevlendirilerek Dördüncü Ordu Komutanlığı’na getirildi. 4. Ordu’nun başına geçtiği zaman ilk olarak “Artık sorumlular, hiç bir şekilde ‘yapılacaktır’ veya ‘olunacaktır’ tarzında rapor vermeyecektir. Raporlar daima ‘yapılmıştır’ veya ‘varılmıştır’ gibi ibarelerle nihayetlenmelidir.” emrini verdi.

1913’lerdeyiz. Süveyş’ e ilerleyen birlikler İbin denilen yerde durdu. Daha önce gelen öncü kuvvetler burada bir telgraf merkezi kurmuşlardı.

Cemal Paşa Enver Paşa’ya bu yolla duygu dolu bir telgraf yolladı. Telgraf şöyleydi:

“Eğer kanala taarruz sırasında ölecek olursam, bu seferi idare edebilecek sizden başka kimseyi düşünemiyorum. O zaman herhalde İstanbul’dan Kudüs’e gelerek bu büyük işi sonuçlandırmanızı vasiyetim ve son emelim olarak arz ve rica ederim.”

Telgrafa Enver Paşa tarafından şu yanıt geldi: “Cenab-ı Hakk’ın sizi bu büyük görevde başarılı kılacağına eminim. İnşallah sizi ikinci Mısır Fatih’i olarak selamlamaya gelirim.”

Biri felakete yürüyen diğeri felaketten dönen adeta ideal devlet adamı görevini üstlenen paşalar Mısır’ın fethedileceği inancıyla böyle yazışıyorlardı.[ii] Bu umut dünyasının hala en tepesinde, inançlarından zerre eksiltmeden yollarına devam ediyorlardı.

Cemal Paşa’nın İngilizler’i Mısır’dan çıkarmak amacıyla hazırlamış olduğu Şubat 1915 ve Temmuz 1916 tarihlerindeki Kanal Harekâtı adı verilen plan başarılı olamayınca eleştirildi ve hayalci olarak nitelendirildi.

Şam’da ikamet ettiği sırada Arap liderlere karşı tedbir alırken aynı zamanda onlarla çalıştı. Halkın desteğini almak için buna mecburdu.

İngilizlerin ilerlemesini durduramadı ve 1917’de yenilgiye uğradı. Bu yenilgi üzerine Cemal Paşa, Dördüncü Ordu kumandanlığı görevinden ayrılarak İstanbul’a geldi. Cemal Paşa’nın yenilgideki sorumluluğu, İttihat ve Terakki Fırkası Merkez-i Umumisi’ nde ne kadar tartışılmışsa da suçlanmadı.

1918’de İttihat ve Terakki ile birlikte ülke dışına kaçan Cemal Paşa Berlin ve İsviçre’ye giderek İttihatçıların yurt dışı faaliyetlerinin düzenlenmesinde etkili oldu. Daha sonra başlayan sorgulamalarda Arapların ayaklanmasına sebep olduğu gerekçesiyle gıyaben idama mahkûm edildi.

Daha sonra Rusya’ya giden Cemal Paşa, Mustafa Kemal Paşa ile Bolşevikler arasındaki ilişkilerin ilerlemesi için çalıştı. Bolşeviklere karşı alınacak tavırda Enver Paşa ile anlaşamadı. Hatta bazılarına göre Bolşeviklerin çıkarları için çalışıyordu. Rusya’da olumlu gelişmelere ulaşamayınca Tiflis’e doğru hareket etti. Tiflis’te yaverleriyle birlikte 21 Temmuz 1922 günü öldürüldü. Buraya gömülen Cemal Paşa’nın naaşı daha sonra Erzurum’a getirildi.

Suikastın failine gelecek olursak Talat Paşa’nın da ölümünden sorumlu olan Ermeni komitacılar olarak bilinmektedir. Bu bilgi Ermeni kaynaklarında da geçer lakin kesin bir bilgi yoktur. Şayet yakın zamanda ortaya çıkan bilgilere ve yazılan makalelere de bakıldığında Gürcü komitesi tarafından öldürüldüğü iddiasına ulaşılır.

Bir sonraki yazımız olan Cemal Paşa ve suikast iddialarının değerlendirilmesinde görüşmek dileğiyle…

Cemal PaşaHâtırat: 1913-1922, İstanbul 1922.

Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hâtıraları

Mim Kemal Öke, Hilâfet Hareketleri,

F. Nuza, “Cemal Paşa’yı Kimler Öldürdü Veya Öldürttü?”

Yusuf Alper Eliri, Cemal Paşa’nın Askeri Kişiliği Ve Askeri Faaliyetleri

Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler

Nevzat Artuç, Cemal Paşa Askeri ve Siyasi Hayatı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2019, 2. Baskı

Erhan Çifçi, Kazım Karabekir İttihat ve Terakki Cemiyeti, Kronik, İstanbul 2019, 2.Basım

Merve Vural

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir