Osmanlı sarayında bulunan ilk ressam, Fatih döneminde onun portresini yapan Gentile Bellini’dir. Bilindiği üzere kendisi bir İtalyandır. Türk Resim Tarihinde, İtalyan ressamların özel bir yeri vardır. Türkiye’de 1882’de açılan (Sanayi Nefise Mektebi) Güzel Sanatlar Akademisinde görev alan 5 yabancı profesörden 4’ü İtalyandır. İlk yabancı ressam, İtalyan kökenli Leonardo de Mango, yağlı boya kürsüsünü yönetiyordu. Pastel ve Karakalem türlerinin hocası Salvator Valeri’ydi. Resim tekniği ve Suluboya dalında -o zamana göre- bir otorite sayılan Philippe Bello’dan sonra, padişahın hususi emriyle, Sanayi Nefise Mektebi hocalığına Ecvaroni tayin olundu. Bunu izleyen yıllarda, Fausto Zonaro saray Ressamlığına atandı. Eserlerinde bir tasvir gerçekçiliği olan Fausto Zonaro, Şark sahnelerini tuvale geçirmekte büyük bir ustaydı. Fausto Zonaro da bir İtalyandı.



Küçük yaşından beri okuduğu doğuya dair kitapların çekiciliği, Zonaro’ya İstanbul yolunu açtı. 1891 yılında kavuştuğu İstanbul’u dünya cenneti olarak niteleyen sanatkar, bu ülkeye yerleşmeye karar verdi. İstanbul’u her yönüyle yansıtan tablolarıyla kendisini saygın bir sanat çevresinde buldu. İstanbul’a doyamayan ressam; her gün koltuğunda tuvalleriyle doğaya çıkıyor, görkemli görünümlerle kucak kucağa yaşıyordu. O günlerde İstanbul’u bir coşku seli kaplamıştı. Türk donanmasının ünlü gemisi (Ertuğrul) Uzak Doğu’ya, Japonya’ya gidiyordu.

Dönüşünde azgın dalgalara gömülen bu gemi, Galata’dan olağanüstü bir törenle uğurlandı. Sırmalı kostümleri gözleri kamaştıran Ertuğrul gemisinin subayları; mızıka sesleri, halkın duaları ve alkışlar arasında yurttan ayrıldılar. Bu uğurlamadan çok duygulanan Zonaro; bu görkemli uğurlama törenini ustalıkla tuvale aktardı. Zonaro’nun bu tablosu Yıldız Sarayı’na sunuldu. Eser, onun Saray Ressamlığı’na atanmasını sağladı. Bu suretle Zonaro (Ressam-ı Hazret-i Şehriyarî) sıfatını aldı. Bu arada Padişahın nişanıyla da onurlandırıldı. Fausto Zonaro, yirmi yıl Türk Saraylarının ressamlığını yaptı.



Ressam aynı zamanda Padişahın direktifleriyle tarihî tablolar, Türk kahramanlığını yansıtan tablolar yaptı. Tarihî tabloların en meşhurları; Fatih’in İstanbul’a girişi, Preveze Zaferi, Osmanlı-Yunan muharebesini yansıtan kahramanlık sahneleridir.



Zonara; Boğaziçi’nin güzelliğini, İstanbul’un tarihî semtlerini, camilerini, çeşmelerini, hamamlarını toplum yaşamındaki olayları, düğünleri, bayramları, dervişleri, seyyar satıcıları, arzuhalcileri, tulumbacıları, arabacıları, sucuları, balıkçıları, eski İstanbul’u ve İstanbul tiplerini tüm gerçekçiliği ve özelliğiyle, solmaz renkleriyle, silinmez çizgileriyle yaşatmış olan bir ressamdır.


1896 yılında II.Abdülhamid’in saray ressamlığını yapan Fausto Zonaro (1854-1929), Venora ve Paris’te sanat eğitimi görmüştür. İstanbul’a ailesiyle birlikte yerleşmiştir. Saray ressamı olmadan önce diplomat eşlerine resim dersi vererek geçimini sağlamaktaydı. II.Abdülhamid’e armağan ettiği resim padişah tarafından çok beğenilince saray ressamı olarak çalışmaya başlamıştır. Zonaro’ya hem Mecidiye Nişanı hem de saray ressamlığı unvanını kazandıran bu resim “Ertuğrul Süvari Alayı’nın Galata Köprüsü’nden geçişi” isimli eseridir. Sanatçının Galata Köprüsü üzerinde, Ertuğrul Süvari Alayı’nın geçişini ilk gördüğü andan itibaren her Cuma Galata köprüsüne gelerek eskiz yaptığı bilinmektedir ve ayrıca, kompozisyon içerisinde bu sahneye tanık olarak kendisini ve eşini de resmetmiştir. İstanbul’daki yaşamı çok uzun sürmemiş, Padişah’ın tahttan indirilmesiyle birlikte Zonaro’nun da işine son verilmiş; evine ve eşyalarına da el konulmuştur. Bunun üzerine doğduğu şehre San Remo’ya dönen Zonaro, ömrünün sonuna kadar İstanbul özlemiyle yaşamıştır.



Türk Saraylarında ve bazı eski ailelerde hayli eserleri bulunan Fausto Zonaro, İstanbul’un renkli görünümlerini, değişik tiplerini tuvale geçirmekte ustalığıyla ün kazandı. Ona Boğaziçi ressamı, tarihî olaylarla kahramanlık sahnelerinin ressamı, ışıklı bir portre ressamı denilmesinin nedeni; fırçasının bu üç türde ustalaşmasıdır.

Zonaro’nun Türkiye’den ayrılışı tatsız bir anıydı. İtalyanların 1911 yazında, Osmanlı topraklarından olan Trablusgarp’a saldırışı üzerine Türkiye büyük bir çalkantı içine düştü. İtalyanların bu haksız işgali protesto edilirken, Türkiye’deki İtalyan asıllıların da yurt dışı edilmeleri kararlaştırıldı. Bunlar arasında Güzel Sanatlar Akademisi (Sanayi Nefise Mektebi) profesörleriyle, Zonaro da vardı.

Onun Saray Ressamı olması ve Şehzadeliğinde Abdülmecit Efendiye resim dersi vermesi gibi özel durumu, sürgün kafilesine katılmaktan alıkoymadı. Oysa Zonaro’ya o günlerde paşalık payesi verilecek ve ressam büyük bir sergi ile bu mutluluğunu kutlayacaktı. Yurdu terk etmesi için kendisine üç gün mühlet tanınan Zonaro atölyesinde bulunan üç yüz kadar eserini yok pahasına sattı ve göz yaşlarıyla İstanbul’dan ayrıldı. Zonaro, İtalya’da yerleşmek için -denizi bir parça olsun İstanbul’u andırır düşüncesiyle- San Remo’ya gitti. İstanbul özlemiyle, Boğaziçi’yi yansıtan tablolar yaptı. Bir taraftan da arttırdığı içkisiyle bohem havalı panolar hazırladı. 19 Temmuz 1929 günü, San Remo’da öldü.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir