Toplumlar her dönemde geniş kitlelere erişme zorunluluğunu kendisinde hissetmiştir. Özellikle matbaanın icadı ve basılı yayınların seri çoğaltılması sonrası süreçten günümüze araçlar değişim gösterse de amaç varlığını sürdüre gelmiştir. Hegel’in “Gazete modern insanın sabah duasıdır.” sözünün üzerinden neredeyse iki yüzyıl geçti. Gazeteler yavaş yavaş
yerini akıllı telefonlara bıraktı. Ama insan sabah kalktığında yaptığı alışkanlıkları yalnızca modernleştirdi. Hatta gün içinde yalnızca bir kez eline aldığı gazeteden bir adım öteye geçerek akıllı telefonları ile gece gündüz vakit geçirir hâle geldi. Sanırım kitle iletişim bu dönemde gazeteden bir “tık” öteye giderek parmak uçlarımızla kıtalar ötesine gidecek kadar başkalaştı.

Napoleon’un “Dört düşman gazete yüz bin kişilik ordudan çok zarar verebilir.” ifadesinde ele geçirilecek dört gazete ile orduların yenilebileceğini ifade etmesi, toplumun kitle iletişim araçları ile yönlendirilmesinin etki büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Herhalde bugün yaşasaydı ve teknolojinin etki gücünü görseydi ordunun sayısını yüz bin ile sınırlı tutmazdı. Milyonların yalnızca birkaç “tık” ile harekete geçmesi öngörülerini tazelerdi.

Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in meşhur taktiği olarak “Her eve radyo” çalışması ile insanların evlerine kadar Führer’in sesi iletilmiştir. Bugün geldiğimiz noktada neredeyse her birimiz bir olaya yalnızca saniyeler sonrasında erişebilmekteyiz. Hitler’in büyük radyo devrimi ile çıkarttığı dünyanın en büyük savaşından çok daha fazla güç artık milyonların cebindedir. Yapılan araştırmalar akıllı telefonların bugün bilgisayarların ötesinde kullanıldığını ve her uygulamanın özellikle mobil hâlinin yapılma zorunluluğunu vurgulamaktadır.

Bu dönemin gazeteleri, radyoları değişen hâli ile Tweetler, poudcastler, hap videolar olmuştur. Lakin insan kitle iletişim araçlarını takipten ve etkiden vazgeçmemiştir. Bugün bu mecralarda olmayanlar veya aktif kullanamayanlar, ömürlerini doldurmakla muktedirdir. Bir ideolojinin aktarılması yahut bir yazarın toplumsal kazanım elde edebilmesi bu yollardan geçme zaruriyeti doğurur. Bu yüz yıl önce böyleydi, yüzyıl sonra
da böyle olacaktır. Araçlar, amaca hizmet etmeye devam edecektir.

Amerikan rüyası görmemizi sağlayan Hollywood filmleri, lahmacun yerine bize hamburger yedirmeyi tercih ettiren ateşsiz silahın namlusundan uzaklaşmak mümkün değilse parmağı tetikte olan olmak gerekecektir. Aksi halde “Zeytinyağlı yiyemem ama, basmada fistan giyemem ama” türküsü zihinlerimize yerleşmesinden sonra tamamen yerli üretim Sümerbank’ın batma öyküsünü dinler, güzelim zeytinlikleri olan ülkemizde margarine mahkum nice nesiller tüketiriz.

Bize düşen; ilgi alanlarımızla, kendi değer yargılarımızla, inanış ve kendi kültür değerlerimizle bu işlerin Türk’e göre, Türk tarafından, Türk için olanını inşa etmektir. Kendi benliğimizden olmayanlarla meşhur şarkının sözleri gibi “ne doğulu olabiliriz, ne batılı, iki cami arasında kalan beynamaz gibi” divanelik kalır hissemize.

Toplumlar kendi düşünce yapılarının yargılarını üretmediği müddetçe başkasının hayatını yaşamak durumunda kalır. Takdir edersiniz ki her ilaç her hastaya iyi gelmez.

Dünya bugün bilgi çağına erişmiştir. Bilgiyi üretmekle ve yaygınlaştırmakla mükellefiz. Mecmua geleneğimizi günün şartlarına taşımak, herkes gibi olmak değil; herkese bizim olanı anlatmak milli ödevimizdir.
Burada bir irade koymak yerine başa gelen çekilir deyip bir köşeye çekilmek, kusura bakmayalım Napoleon’un dört gazetesi, saniyede binlerce kişinin erişebildiği bir Trump Tweeti ile boy dahi ölçüşemez.
Gözümüzü çağın gereklerine kapatmış olmamız güneşin doğduğu gerçeğini
değiştirmeyecektir. Belki gazeteler artık tabletten okunuyor ama atalarımızın sözleri hâlâ ilk günkü tazeliğinde kulaklarımızı çınlatıyor.
Güneş balçıkla sıvanmaz! O zaman Rocky’i efsane yapan kitle iletişimin gücünü, peygamber övgüsüne nail olan Fatih Sultan Mehmet için yaşatılabilir hâle getirmek gerekir. Süperman’e hayran çocuklarımızın Hezarfen’i tanıması için bir şeyler yapmak herhalde uçmaya çalışmaktan
daha zor değildir! Bize sunulandan bizim olanı üretmek için bugünün yöntemlerini bizselleştirmek gerekli görünmektedir. Yoksa korkarım herkes gibi olurken karakterini yitirmek tehlikesi, tehlike olmaktan çıkacak kimliğimiz olacaktır.
Henüz balçıkla sıvanmadan güneş,
Ufuktan yeniden doğmasına kala,
Yürüyelim arkadaşlar!

Murat PEHLİVANOĞLU

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir