Şahmeran; zayıf, ince, erkeksi hatlara sahip, gövdesinin yarısı yılan bir kadın. Onu diğer sürüngenlerden ayıran en büyük özelliği ise kırk bacağının olması. Cennetten kovulduğu gün gibi bilge ve tehlikeli.

Shahmaran

İlyas çıraklık zamanı gelmiş bir gençtir. Babasının onu bir şahmerancıya çırak vermesiyle başlar hikâye. Şahmeran ustası Mansur’un ilk dersi, sabırdır. Sabır bir şahmerancının bilmesi gereken belki de en önemli şey. İç içe hikâyelerle süslenmiş bir doğu masalı havasındaki hikâye, Camsap’ın, Belkıya’nın, Cihanşah’ın ve Ukap’ın da hikâyesidir. Şahmeran’ın Bacaklarında üzerinde en çok durulan kavram, “ihanet” düşüncesidir. “Bir Şahmerancı, en çok bunu öğrenmelidir: İhanet etmemeyi…” [1]

Çembere aldığım konu, kişioğlunu ihanete sürükleyen tetikleyici duygulardır.

“Nedir, Şahmeran hikâyesinin bağrında taşıdığı zehir? (…) Yılanla, insanın dostluğu (ki buna, düşmanlığı da diyebiliriz) eskiye, çok eskiye uzanır, ta elmanın tarihine dayanır.”[2]

“En kötüsü de ağzımdaki acılık. Ne kan, ne ateş, ne ölüm… Bu, hepsinin karışımı bir şey. Ağzımı açmak yetiyor her şeyi kapkara görmeme, insanlardan tiksinmeye. Ne zor, ne acı şeymiş insan olmak!”[3]

Peki, nedir insanoğlunun en büyük zaafı?

“(…) onlara vesvese verdi ve: “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.”[4] (A’raf Suresi, 20–21)

“Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak. Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın. Derken şeytan onun aklını karıştırıp ‘Ey Âdem! Dedi, sana ebedilik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?”[5] (Taha Suresi 118–120)

Şahmeran da, Camsap da dost ihanetini tatmıştır. Yusuf misali kuyuya atılan Camsap, şüphesiz insanlara güvenmemesi gerektiğini bildiği halde onları salan Şahmeran, “ihanet”ini biliyordu. Şahmeran, insanoğluna güvenilmeyeceğini bildiği halde neden onlara güvenmişti? Şüphe, duyguların mı yoksa zekânın mı kusuruydu? Yahut güven? Şahmeran’ın Camsap’a duyduğu ilgi onu serbest bırakmasını sağlayan şeydi. Belkıya için şöyle demişti “…düpedüz bir insan değil. Bir gerçeğin, bir düşüncenin, bir inancın, bir insanın peşinden koşuyor… Böyle biri bir gizi korumak pahasına ölümü göze alabilir. (…) Canına sahip çıktığı gibi sözüne de sahip çıkabilir.” Şahmeran’ı şüpheye düşüren şey onun dava adamı bir insan olmasıydı. Bu insan, gerçekten sözüne sahip çıkabilir miydi? Şahmeran şu sözünden, kararındaki kusuru anlayabiliriz:
“Bunu insanoğlunu sınamaktan çok, Belkıya’yı sınamak olduğunu daha o zamanlar seziyor, kararımdaki ‘duygu’ payından korkuyordum.” [6]

Şahmeran’ın korkusu şüphe odaklıydı. Duygularına yenildiğinde Şahmeran da kendi tebaasına ihanet etmiş olmuyor muydu?

Ukap ve Belkıya’ya olanları nereden bildiğini sorduğunda Şahmeran, Belkıya’nın vezirinden öğrendiğini söyler. Onu neden saldığı sorulduğunda ise Şahmeran;

“İhanet, sevgi söz konusu olduğu zaman vardır. İşte onun için seni, vezir gibi kolayca salıvermem.”[7] der. Başından sonuna kadar, bu ihanet zinciri hep var olacaktır. İlyas ustasını kıskanacak, Camsap bedensel zaafları yüzünden Şahmeran’a ihanet edecek. Belkıya amacının esiri olacak, amacı için ihanetten çekinmeyecektir. Bir amaç zamanından önce bitirilmek istendiğinde, doğasını kaybedecek, ulaşılması gereken hedef için her şey mubah olacaktır.

Tüm sorunun özü, kusursuzluktan mahrum kalmaktı. Şahmeran’ın ihanetsiz sevgiyi araması, Belkıya’nın hayali, amacı, Camsap’ın sözüne olan inancı… Bunu hak etmediklerini düşünmeleri, yok olsalar bile kurtulamayacakları bir acının farkına varmaları… Yalnızlıkta atılan tüm adımlar gibi her seferinde aynı ağacın dibine getiriyor karakterleri.

Korku ve şüphe, bedeni ve zihne esir aldığında Şahmeranın sözleri her seferinde haklılığını koruyacak.

“Ben sana söylemiştim ya Camsap, insanoğlu ihanet eder.”[8]

Çünkü insanın yaşamı bunun üzerine yazılmıştı. İnsan, korkar, şüphe eder ve ihanet eder. Tüm varoluşun anlamlandırılmasıdır bu. Oysa insan en çok kendinden korkar, kendinden şüphe eder, kendine ihanet eder. En kolay unuttuğumuz söz kendimize verdiğimiz sözdür. Şahmeran bile yarı insan yapısıyla bunun bir parçası olmuştur. Kararsızlıklardan sonra duygusal zaafları üzerine kuruludur. Şahmeran, vezirin adamları tarafından götürüleceği zaman Camsap’a korku içinde ki bekleyişini ve bunun anlamsızlığını şu şekilde anlatmıştır.

“(…) belki de bütün hayatım katilimi beklemekle geçti, ben bunu saklanmak sandım; ta başından beri yazgımı başkalarının ellerinde bırakmakla; kaçıp saklanmakla; gizlenmeyi korunmak sanmakla; insan gibi hissedip, yılan gibi yaşamakla; duygularıma yenilmekle; saklandığım yerde olacakları beklemekle ben zaten ölümümü hazırlamış oluyordum. Belki de bütün hayatım gizli ve nazlı bir intihardı?”[9]

İnsanı ihanete teşvik eden yaşama içgüdüsü, Şahmeran’ın yaşama gereğini silikleştirmekle, anlamsızlaştırmaktaydı. Ne Camsap ne Belkıya ihanetin acısını sonsuza kadar çekecek. Acı bile anlamdan yoksun kalacak. Şahmeran’ın intiharı yahut ölümü, şüphenin ve korkunun hayatı devam ettiren ve sonunu getiren şey olduğunu anlattı.

Cengizhan Selçuk

Kaynaklar:

[1] Murathan Mungan, Cenk Hikâyeleri. İstanbul: Metis Yayınları, 2013, 21.

[2] a.g.e, 23

[3] Camus Albert, Caligula, IX. Sahne

[4] Kur’an-ı Kerim, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2010, 151

[5] a.g.e, 319

[6] Murathan Mungan, Cenk Hikâyeleri. İstanbul: Metis Yayınları, 2013, 44

[7] a.g.e, 61

[8] a.g.e, 23

[9] a.g.e, 93

1 cevap

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir