9 Eylül 1911’de başlayıp,on iki yıl boyunca devam eden bir harp devresinin son günü.9 Eylül Türkiye için savaşın sadece cephe hattında bittiği anlamına gelen bir tarihti…

“Felaketin bin acısına mukabil bir hayrı da olmaz olur mu? Yunanlılar bin seneden beri Hudâvendigar toprağına kök salmış olan Türklüğün köklerini koparmaya savaşırken o topraklar altında yatan ilk Türk beylerini, ilk İslâm şehitlerini, ilk Osmanlı padişahlarını uyandırdılar, (..) Bu saat Hudâvendigâr toprağına doğru bütün Anadolu’da öyle önüne geçilmez bir yürüyüş var, Tesalya ovalarını inleten meşhur türkü bütün Anadolu vadilerinden geliyor:

Eğil dağlar eğil üstünden aşam ,
Yeni talim çıkmış varam alışam!”

Dünya Savaşı’ndan sonra gelen yenilgi üzerine Sadrazam Ahmet İzzet Paşa Wilson İlkeleri çerçevesinde bir anlaşma imzalanmasını istemişti.Bu sebeble Mondros Mütarekesi imzalanmıştı.Ama ne hükümet ne de halk bu mütarekenin gerçek niyetinin farkında değildi.

İngiltere siyasi müttefiklerine daha savaş devam ederken tatmin amacıyla bazı vaatler vermişti.Osmanlı Devleti ise savaşın iki yıl uzamasına neden olmuş, geniş topraklara yaymış ve boğazları kapatmıştı.Güya Türkler bunun hesabını ödeyecek ve bu da toprak koparma yoluyla halledilecekti.Batılıların bu hissiyatından en çok faydalananlardan biri de Yunanistan olacaktı.

Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin yenilgisi bazı çevrelerin -zaten Türk toprakları üzerinde belli emelleri olanların- Türk toprakları üzerindeki iştahlarını daha çok kabartmıştı.Bu yenilgi ayrıca Türk milletini iyice endişeye sevk etmişti.Çünkü -özellikle batı tarafında- Yunanistan/Rumlar toprak sevdasına düşmüştü.Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan, Türkleri Asya taraflarına doğru geriletmek ve Ege’nin büyük bölümünü elde etmeyi düşlüyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinin ardından imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında, Anadolu’da işgaller başlamıştır. Daha önceki gizli antlaşmalarda İtalya’ya verilen ancak Paris Barış Konferansı’nda İngiltere’nin desteği ile İzmir’i işgal etme iznini elde eden Yunanlılar, işgal için hazırlıkları hızlandırmışlar, 15 Mayıs 1919 tarihinde de 9 Eylül 1922 tarihine kadar sürecek işgal hareketini başlatmışlardır.

14 Mayıs 1919 günü saat 23.30’da, yâni memleketin her yerinde günlük faaliyetlerin sona erdiği ve herkesin evine çekilmiş olabileceği bir saatte Amiral
Calthorpe’un ikinci notası İzmir valisine ve kolordu komutanına tebliğ edilmişti.Bu notada: “Mondros Mütarekenamesi’nin 7nci maddesi gereğince, İtilâf Devletleri namına, İzmir’in Yunan askerî birlikleri tarafından işgal olunacağı,
bu kararın Babıâli’ye bildirildiği ve çıkarma kuvvetlerinin ertesi gün (15 Mayıs 1919) saat 08.00’de İzmir’e muvasalat edecekleri. Yunan deniz silâhlı
müfrezelerinin 07.00’den itibaren iskeletleri işgal eyleyecekleri, esef verici
olaylara meydan kalmamak üzere, OsmanlI kıtalarının bulundukları mahallerde kalması ve bir Ingiliz deniz piyade müfrezesi tarafından işgal edilecek olan telgrafhanede, sansür edilmek kaydiyle, resmî muhaberata müsaade edileceği ve Yunan askerî makamlarının kendilerine dair olan arzularının duyurulmasına intizar edilmesi lüzumu” bildirilmekteydi. Notanın sonuna da Amiral Calthopre; “… Limandaki kuvvetli İtilâf filolarının, sükûn ve asayişin sağlanması hususunda en müessir âmil olacağı…” tehdidini koymayı da unutmamıştı.Kolordu Komutanı, nota muhtevasını 15 Mayıs 1919 saat 01.00’de telgrafla
Harbiye Nezati’ne bildirmiş ise de, hiç bir cevap alamamış ve Calthorpe’un isteklerini yerine getirmeye mecburmuş gibi, büyük bir tevekkülle, kendisiyle beraber garnizondaki Türk subaylarının haysiyet kırıcı muamelelere maruz kalmalarına ve birçok vatandaşın namus, can ve mallarının tecavüzlere uğramasına sebep olmuştu.Bu notanın, tatbikat bakımından mahiyet ve değeri, herhangi yönden tetkik edilirse edilsin, hukuk ve milletlerarası münasebetler bakımından hiçbir dayanağı olmadığı gibi, bunu kabul etmeye ve tatbik ettirmeye, kolordu komutanı ne yetkili, ne de mecburdu.

Aynı mülâhaza, 56 ncı Tümen Komutanı için de varitti. Kolordu emrine rağmen o, inisiyatifini kullanmak durumunda idi.Kolordu Komutanı, Amiral Calthorpe’un ikinci notası üzerine birliklerine verdiği emirde; 15 Mayıs 1919’da Yunan kıtalarının İzmir’e çıkacaklarını ve peyderpey şehri işgal edeceklerini bildirdikten sonra; “Esef verici olayların
vuku bulmaması için bütün askerî kıtalar bulundukları garnizonlarda kalacaklardır.Karaya çıkacak kıtalar ile kıtalarımız ve askerlerimiz arasında en
ufak bir hadisenin birçok esef verici olaylara sebebiyet vereceği muhakkak bulunduğu için, sükûnetin muhafaza olunması çok lüzumlu görülür. Bunu her
subayın ve her erin dikkat nazarına kemal-i ehemmiyetle koyuyorum” diyordu.Kolordu Komutanı bu emirle, İzmir’in feci âkıbeti için, bilmeyerek, elverişli bir zemin hazırlamış oluyordu. Çünkü bulundukları garnizonlarda kalmalarını
emrettiği Türk kıtalarının müteakip hareket tarzları hakkında hiçbir direktif vermiyor, gerek Türk kıtaları, gerek İzmir halkı, işgal komutanının emir ve arzularına terk edilmiş bulunuyorlardı.Kışlada bulunan 174ncü Piyade Alayı’na ilâveten, inzibat görevleri için İzmir’de bulundurulan Urla’daki 173ncü Piyade Alayı’nın 2nci Taburu da, kolordu emri gereğince 14/15 Mayıs gecesi kışlaya kapatılmıştı.Sefer kadrolu bir düşman tümenine karşı kendilerini savunma imkânlarından mahrum bırakılan garnizon kıtaları, başta Kolordu Komutanı olduğu halde, başlarına gelecek felâketten habersiz oturuyorlardı. Hattâ, geceleyin evlerinde bulunan ve kolordunun emrini almamış olan bir kısım subaylar, 15 Mayıs 1919 sabahı, günlük vazifelerine gider gibi, evlerinden çıkmışlardı.Sonuç olarak; Kolordu emri sadakatle uygulanmış, karşı koyma bakımından en ufak bir tedbir alınmamıştı.(Türk İstiklal Harbi 2.Cilt Batı Cephesi 1.Kısım Ankara Genel Kurmay Basımevi 1994)

İşgalin başlamasıyla Batı Anadolu’da Yunan mezalimi başlamış, Türklere yönelik katliam ve yağmalama hareketleri bütün Anadolu’yu hüzne boğmuş ve millî bir öfkeye sebep olmuştu.İşgal karşısında, yurdun dört bir tarafında protesto mitingleri düzenlenmiştir.

Bu işgale İstanbul’daki vatanseverler de tepkisini göstermiş, 18 Mayısda alınan kararla işgallere karşı Fatih Mitingi’nin duyurusu yapılmıştır. Darülfünun öğrencileri belediye binası önünde dalgalanan bayrağın üzerine siyah bir şal örtmüşler ve elbiselerinin sol tarafına beyaz bir rozet iliştirmişlerdir. Bu rozetlerde “İzmir Kalbimizdir” yazmaktadır.

Mustafa Kemal’in dediği gibi; işgal, düşman karşısında maddeten çok kuvvetli olmasa da çok yüksek manevi kuvvete malik bir “namus cephesi” meydana getirmişti. Ali Fuat Cebesoy’da bu durumu o gününün maddi ve teknik imkânsızlıkları karşısında “Ama bizim ruhumuzda mukavemet var!” diye özetlemiştir.

İzmir, işgal ve sonrasındaki millî uyanış ile tam bağımsızlık yolunda kilit bir rol oynamış ve işgale karşı duruşun simgesi haline gelmişti. İzmir’in işgali Anadolu’yu birleştirmiş ve Türk Kurtuluş Savaşı’na giden yolun başlangıcı olmuştu. İstiklal Savaşı’nın nihai hedefi İzmir’in kurtarılması olmuştu. Çünkü İzmir’in kurtuluşu, Anadolu’nun doğusundan başlayan İstiklal Savaşı’nda kazanılan zaferin bütün dünyaya ilanıdır.15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu’nun İzmir’e çıkması tabiri caizse, Türklerin kafasında yıldırımlar çaktırmış ve durgunluk haline giren Türk Kurtuluş Hareketi silkinip kendine gelmişti.Bölge bölge devam eden,Türk Kurtuluş Hareketi bir topyekûn hale gelmişti.Tabii olarak çok üzücü olan bu olay halkın büyük çoğunluğunun Türk Kurtuluş Hareketi’ne katılımını olumlu etkilemiş ve itici gücü olma vazifesini görmüştür.

İşgallere karşı Türk halkı tarafından gösterilen ilk direniş ve atılan ilk kurşun Fransızlara karşı Hatay Dörtyol’da Mehmet Çavuş ve müfrezesine aittir. İkinci direniş Yunanlılara karşı İzmir’in işgalinden sonra Batı Anadolu’da olmuştur.Hukuk-u Beşer Gazetesi başyazarı Hasan Tahsin, İzmir’de Yunanlılara ilk kurşunu atmıştır. Zaten İzmir’in işgal sabahı “Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi” tarafından
bütün yurda telgraflar gönderilmişti.İşgali izleyen günlerde ülke içindeki protestolar ve telgraf trafiği giderek yoğunlaşmış ve İstanbul’daki işgal güçleri kumandanlıklarına, Osmanlı Sarayına ve Hükûmetine ülkenin her yanından ve bu arada halkın tepkilerini dile getiren telgraflar çekilmiştir.Bu telgraflarda
işgale karşı direnmek için Türk milletinin her şeye rağmen kendini savunacağı dile getirilmişti.İşte bütün bunlar göz önünde tutulmuş olduğu için yabancı basında çeşitli zamanlarda çıkmış olan yazılarda “Anadolu Direnişi”nin oluşma nedeni olarak İzmir’in işgali gösterilmiştir.

Bir Türk aydını Ziya Gökalp’in aşağıdaki şiiri ise İzmir’in işgalinin Türk milleti ve Türk Kurtuluş Hareketi için ne anlama geldiğini özetler niteliktedir:

Durma Yunan, Durma kibrini artır
Türklüğün başına belâlar yağdır
Uyuyan bir kavme bu zillet azdır
Vur eski kölesi utandır onu

Bırakma uyusun uyandır onu
Bu yurdun hazinesi onun elinde
Fakat anahtarı senin belinde
Kalmış aç ve garib kendi ilinde
Vur eski kölesi utandır onu
Bırakma uyusun uyandır onu

Zorla onu yeni revişe girsin
Gemi yapsın alış-verişe girsin
Fabrikalar açsın her işe girsin
Vur eski kölesi utandır onu
Bırakma uyusun, uyandır onu

Sıkıştır onu ordu, donanma yapsın
Garpte ne terakki görürse kapsın
Türklüğü tanısın Tanrı’ya tapsın
Vur eski kölesi utandır onu
Bırakma uyusun uyandır onu

Zannetme yaptığın boşa gitmiyor
Terakkimiz koşa koşa gitmiyor
Emin ol emeğin boşa gitmiyor
Vur eski kölesi utandır onu
Bırakma uyusun uyandır onu…

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir