Doksanlı yılların başından itibaren, özellikle SSCB’nin yıkılmasıyla beraber, entelektüel düzeyde gündemde yer alan ve her ülkenin entelijansiyasında konuşulan tek konu, “küreselleşme” idi. Ronald Reagan’ın “Şeytan İmparatorluğu” şeklinde nitelendirerek, “kutsal-dini” bir mücadele motivasyonu kazandırdığı SSCB’nin yıkılması, liberal kapitalizmin ve demokrasinin mutlak zaferi olarak yorumlandı. Ancak bugün gelinen nokta, ortaya atılan bütün tezlerin güvenilirliğini sorgulattı. Bütün dünyada, çeşitli sorunlara bağlı olarak gelişen ve sağ veya sol olarak ayırt etmekte fayda görmediğimiz “popülizm”, “küreselleşme” dalgasının ortadan kaldırdığı sınırları yeniden çizmeye başladı. Özellikle iletişimdeki olağanüstü gelişmeler, küreselleşmenin çeşitli yönlerini durdurmanın mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Ancak bu gelişmeler, Huntington’un “demokrasi dalgaları” tezindekine benzer bir şekilde, küreselleşmeyle ilgili ters dalgalara da sebep olabilir. Yani küreselleşmenin dinamikleri, küreselleşmeyi önemli ölçüde gerileten faktörlere dönüşebilir. Böyle bir ihtimalde en önemli faktör de kuşkusuz her türlü iletişim ortamı ve medya platformu olacaktır. Nitekim geçtiğimiz yılın kasım ayında, Victor Orban’ın yönetimindeki Macaristan’da, hükümet çizgisindeki yaklaşık 500 gazete, televizyon, radyo kanalı ve web sitesi tek bir holding bünyesi altında birleştirildi. [1]
Orban örneğinde görüldüğü gibi 1 Brezilya’da Bolsonaro, ABD’de Trump, İngiltere’de Boris Johnson, Bolivya’da Morales ve tabii ki Venezuela’da Maduro gibi liderlerin varlığı, popülizmin bütün dünya üzerinde etkili olduğunu gösteriyor. Özellikle Avrupa’da aşırı sağın yükselişi, böyle bir sürecin destekleyicisi olması bakımından önem taşıyor. Nitekim popülizm, dünya üzerinde 2 milyar insanın maruz kaldığı bir gerçek olarak önümüzde duruyor. [2]
Konunun Orban örneğindeki bağlamına dönecek olursak, 2019 verilerine göre Trump, Oval Ofis’e geçtiğinden beri sayısı 12.000’i bulan yanlış ve yanıltıcı iddia ileri sürdü. [3]
Ancak buradaki asıl hassas nokta, Trump’ın öne sürdüğü iddiaların, gerçekmiş gibi algılanması ve bunun üzerinden yeni bir toplum mühendisliği örneğinin ortaya koyulmasıydı. Yani insanlar; ihtiyaçlarına, ideolojilerine, inançlarına ve görüşlerine paralel bir şekilde inanmak istediklerine inandılar ve yeni bir “sahte-gerçeklik” inşa edilmiş oldu. İşte yeni medya alanı, yalan ve dezenformasyona karşı gerçeği ortaya koyma çabasını sergilediği kadar, yeni ve yalan bir gerçeklik inşasında da önem taşıyor. Her yıl, klasik medya düzenine karşı yeni alternatifler üretilirken bu yeni alternatiflerin eskimesi de aynı hızla gerçekleşiyor. Hız, sürekli değişim çabası ve alternatif teknolojilerin gelişimi, bunları iyi kullanabilen siyasi ve sosyal hareketler için çok iyi bir fırsat haline gelebiliyor. Bu noktada, Türkiye’de her an eskiyen “yeni” medyanın gelişimi ve alternatifler karşısındaki tepkimeleri de bu açıdan dikkatle izlenmesi gereken bir süreci işaret ediyor. Türkiye, basın-yayın alanında üzerine özellikle çalışılması gereken ülkelerin başında geliyor. Büyük bir zemin üzerinde kurulu tarihi birikimin en ileri ve entelektüel açıdan dolu aşamalarının öncüsü, her biri ayrı ayrı incelenmesi gereken gazetelerimiz olmuştur. Modernleşme sürecinin dinamiğini de oluşturan bu alan; siyasi, ekonomik ve kültürel yaşamda oluşturduğu bağlantıyla, topyekün bir “uyarıcı” etkisi görmesi bakımından önemlidir. Fakat önem bakımından asıl çıkış noktası, bireyden cemaate, oradan topluma uzanan geniş bir alandaki etkisi ve son dönemde bir kavram olarak kullanılmasından hoşnutluk duyulmasa da yarattığı algıdır. Bu algının yaratılması ve kullanımı, günümüzde en başta siyaset olmak üzere her alanda daha fazla önem kazanıyor. Üstelik bu sürecin başlangıcı, “yeni medya” alanının gelişmesi sürecine değil, daha eskilere kadar götürülebiliyor. En bilineni, Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul Hükümeti ile işgal kuvvetlerinin yalan haber ve dezenformasyon çalışmalarına karşı Milli Kuvvetler’in Anadolu Ajansı ve diğer faaliyetlerle buna karşı koyması olabilir.

Yunan işgal kuvvetlerinin, Mustafa Kemal olduğu iddiasıyla dağıttıkları fotoğraf (“Cephelerden Kurtuluş Savaşı’na” albümünden)

Haberin gerçekliği ve yeni medya alanına da örnek olabilecek bir diğer gelişme, çok partili siyasi faaliyetlerle gerçekleşti. Bu noktada çok bilinmeyen bir örneği verelim. Siyasi partiler adına faaliyet yürüten, konuşma yapan ve miting düzenleyen siyasetçilerle muhabirler arasında, o dönemin koşullarına en uygun olabilecek bir haber doğrulama uygulaması vardır. Buna göre, mitingde konuşan siyasetçinin konuşmalarını yazıyla not alan muhabir, mitingin sonunda konuşmaları derler ve konuşmayı yapan siyasetçiye götürür. Siyasetçi, söylediklerini okuduktan sonra altına imza atar ve sözlerin kendine ait olduğunu teyit etmiş olur. Bu, dönemin koşullarına göre en makul ve pratik çözümdür, üstelik Türkiye’de işleri her zaman zor olan gazeteciler için de bir güvencedir. Teknolojideki gelişimin hızı ve niteliği, Türkiye’de medyayı farklı alanlara taşıdı. Bu arada “Babıali gazeteciliği” olarak da ifade edebileceğimiz profesyonel, idealist, bilinçli ve fedakâr görünüm; sermaye-siyaset doğrultusunda farklı bir noktaya evrildi ve geniş bir alana yayılırken nitelik olarak da zayıfladı. Bu arada iletişim alanında ortaya çıkan yeni alanlar ve boşluklar da çabucak dolduruldu. Bu alanda en bilineni, artık “özel olma” halini ve niteliklerini yitiren, çok eskiyen haber siteleri oldu. İnsanların gazete almak yerine her gün telefonlarından veya bilgisayarlarından açtıkları ve kullandıkları haber sitelerini bile “eski” olarak nitelendiriyoruz. Niçin? Clickbait, zamandan tasarruf, gereksiz ayrıntılar vb. Yani gelişimin ve değişimin hızı, her çalışanı sürekli alternatifler ve yeni fikirler üretmeye mecbur hale getiriyor. Bu sürece uyum sağlayamayan, edindiği yeri hızlıca kaybediyor ve yerine gelen de “sürekli değişim” arzusuyla yeni bir motivasyon oluşturuyor. Esasında bunlar birbirlerini üreten ve akış içerisinde gerçekleşen süreçler. Yazılı basının yerini internet medyasının alması, internet medyasının kendi içerisinde yeni formatlara bürünmesi gibi bütün durumlar, insanların hayatlarını mümkün olduğunca kolaylaştırmak ve gündelik akışı engellememek üzerine kurulu. Sıradan bir haber uzantısına ulaşıp, binlerce kelimelik içerikten önemli olanı seçmek zahmeti yerine, sizin için bunu ayıklayan ve size sunan birileri var. Bir haber metninde verilmek isteneni, sosyal medyada 280 karakterle ifade etmek de bu sürecin bir parçası. Fakat bu da artık yetersiz. Tıpkı hâlâ etkin görünen “YouTube” kanalları gibi. Yani bu kanallar da artık yetersiz, demode ve zahmetli. Bu noktada önemli olan, hayatın her alanında maksimum faydaya zahmetsiz bir şekilde ulaşabilmek. Bunun en bilinen platformlarından biri de Netflix; zaten bundan dolayı yeni yasalarla bunun önüne geçilmeye çalışılmıyor mu? Türkiye’de ve dünyada hayatın akışı, sıradan bir insanın yükümlü olduğu sorumluluklar gibi “kıskaç” etkisi yaratan faktörlerin bizzat kendisini yansıtıyor. Kolay, seri, hızlı ulaşabileceğimiz zahmetsiz hizmetlere muhtacız. Masa başında çalışan bir beyaz yakalı, sıradan işlerini hallederken nostaljik bir diziyi izlemek yerine bilgisayarda farklı bir pencere açıyor ve bir yandan çalışırken bir yandan da kulaklığından karakterlerin konuşmalarını dinleyerek görsel çağrışımları kafasında yaratıyor. Yoğunluk, bizleri aynı anda birkaç iş yapmaya mecbur bırakıyor. Aynı zamanda farklı kombinleri ve alternatifleri de oluşturarak belli bir alışkanlık da sağlıyor, en önemlisi de zamanı iyi kullanabilmek. Araba kullanırken radyo dinlemek, herhangi bir konuda podcast açmak gibi. Teknoloji, “Spotify” veya “SoundCloud” gibi platformlarla bu alanda da insanlara kolaylık sağlıyor. Netice, bütün bu teknolojik alanların haber platformları için uygun formatlar üretmesi ve bunların alıcılarının her geçen gün artması oluyor. Burada tabii ki nitelik sorunu da ortaya çıkıyor; aynı zamanda “Doğru-Yanlış” gibi bir değer yargısını ifade eden kavramlarla “Gerçek-Yalan” gibi daha somut, bilimsel ve tek bir sonucu olan ikilemler de. Bu sürekli akış, bundan sonra da mümkün olduğunca hızlı bir şekilde devam edecek ve her zamanki gibi bir değil, birkaç adım önde olanlar kazançlı çıkacaktır.

Enes Bahadır Kızak — YTÜ Doktora Öğrencisi, Vaziyet.com.tr editörü

[1] “Orban hükümet yanlısı medyayı tek elde topladı” https://www.dw.com/tr/orban-h%C3%BCk%C3%BCmet-yanl%C4%B1s%C4%B1-medyay%C4%B1-te k-elde-toplad%C4%B1/a-46532322

[2] “Dünyanın en popülist liderleri: Türkiye kaçıncı sırada?” https://tr.euronews.com/2019/03/07/arastirma-dunyanin-en-populist-liderleri-turkiye-kacinci-sirada

[3] “President Trump has made 12,019 false or misleading claims over 928 days” https://www.washingtonpost.com/politics/2019/08/12/president-trump-has-made-false-or-misleading-cl aims-over-days/?noredirect=on

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir