Yunanistan’ın Batı Trakya’da 5 Türk okulunu daha kapatmasıyla Türk dünyasının bir kez daha sızlayan yarası; “Batı Trakya Türklerinin” vaziyeti, epey sınırlı şekilde de olsa bugünlerde basınımızın gündeminde. 
Soldan Sağa: Afet İnan, Venizelos, Bayan Venizelos, Atatürk
Dr. Sadık Ahmet ve Alparslan Türkeş
Batı Trakya Türklüğünün en sancılı ve bir türlü çözüme varmayan meselelerinden biri de “müftülük meselesi”. Hâlihazırda da, Gümülcine ve Dedeağaç’ın ikişer ayrı müftüsü var. Birisi atanmış, birisi seçilmiş olan; aynı anda iki müftü. Tuhaf değil mi? Türk azınlık 1985 senesine değin 1913 Atina Anlaşması gereği kendi müftülerini kendisi seçiyordu. Hukuktan eğitime; vakıf işlerinden cami idarelerine kadar müslüman azınlığın neredeyse bütün meselelerine dair yetkileri ve görevleri olan müftüler Yunanistan’daki diğer Hristiyan din adamlarıyla eşit haklardan ve muafiyetlerden yararlanıyorlardı. Lâkin 1984 yılında Gümülcine Müftüsü Hüseyin Mustafa Efendi’nin vefatıyla yerine Yunan Hükümeti tarafından Rüştü Ethem atanır. Müslüman azınlığın fikri alınmadan yapılan bu atama üzerine Türkler 1990’da yeni ve resmi makamlarca kabul görmeyen bir seçim yaparlar ve Mehmet Emin Aga İskeçe’ye, İbrahim Şerif de Gümülcine’ye Müftü olarak seçilir. Yunan Hükümeti bunun üzerine 2345 sayılı kanunu kaldırır ve yerine 1920 sayılı kanunu getirir. İşte bu yeni kanun, müftülerin cemaat tarafından seçilmesini men eder ve müftülerin tayini hususunu bütünüyle Yunan Hükümetine bırakır. Daha sonra çıkarılan kanunlar ile müftülerin ellerinden vakıf malları üzerindeki yetkilerinin alınması ya da diğer Müslüman cemaatlerle yapılacak yazışmaların Türkçe olmasının yasaklanması gibi dayatmalar ihdas edilir. İşte, müftülük meselesinde ikiliğin ortaya çıkmasına giden süreç aşağı yukarı böyle gelişir.
İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete
Şu anda İskeçe’de biri Yunan Hükümeti tarafından atanmış olan Mehmet Emin Şinikoğlu ve diğeri İskeçe Türk Azınlığı tarafından seçilmiş olan Ahmet Mete olmak üzere iki müftü bulunmaktadır. Aynı şekilde Gümülcine de biri Yunan Hükümeti tarafından atanmış olan Cemali Meço ve diğeri Gümülcine Türk Azınlığı tarafından seçilmiş olan İbrahim Şerif olmak üzere iki müftü bulunuyor. Her ne kadar AİHM tarafından, 14 Aralık 1999’da İbrahim Şerif davasında “Şerif’e karşı yürütülen idari işlemlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, din ve kanaat özgürlüğüne dair 9. maddesinin ihlali” olduğu gerekçesiyle ve 2006 yılında Mehmet Emin Aga davasında bir kez daha haksız bulunarak mahkum edilmiş olsa da, Yunanistan; gayrimeşru uygulamalarıyla zaten bin bir türlü gadre uğrattığı Batı Trakya Türklerini dini anlamda da bölmek çabasıyla haksız ısrarını sürdürüyor. Öyle ki Yunan Hükümeti Batı Trakya Türklerinin hür iradeleriyle seçtikleri Müftüleri İbrahim Şerif ve Mehmet Emin Aga’yı defaatle yargılamış ve haksız hapis cezalarıyla cezalandırmıştır. Mevcut İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete tehdit edildiğini açıklamıştı. 2017 yılında cenaze namazı kıldırdığı için “makamı gasbetmek” suçundan 7 ay hapis cezasına çaptırılan Mete, Yunan Maliyesi tarafından yeni aldığı arabasının kredisini bildirmediği gerekçesiyle 41 bin Euro para cezasına çarptırılmıştı. Tam da sırası gelmişken Yunan Hükümeti’nin “uygun gördüğü hallerde” vergiden muaf olan vakıf mallarına dahi vergi tahakkuk ettirip borcun ödenmemesi gerekçesiyle ipotekler koyduğunu hatırlatmak isterim. Ayrıca Atina yönetiminin seçimleri kaldırarak atamalar yapmasını eleştirdiği için yargılanan gazeteciler Cengiz Ömer ve Feyzullah Hasankaya geçtiğimiz şubat ayında 15’er ay hapisle cezalandırılmışlardı.
Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif
İşte Batı Trakya Türklüğünün üzerindeki mezalim öyle birkaç okulun kapanması ile mahdut bir mesele değildir. Yunanistan’ın zalimâne politikaları yıllardır durmadı. Batı Trakya Türkleri’nin nefesini ebediyen kesmeye azmettikleri ama Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde gevşetmek zorunda kaldıkları ilmeği yine ve yeniden, her fırsatta daha da sıkıyorlar. Faal olarak kullanılan, tarihi eser statüsündeki camilerin tadilatı için ruhsat vermek konusunda dahi her türlü zorluğu çıkarıyorlar.
İki Devletin diplomasi tarihinde görüldüğü üzere Batı Trakya Türklerinin durumu ile diplomatik gelişmeler hep paralellik gösterdi ve bugün; hem Ege’de, hem Doğu Akdeniz’deki durumu dikkate alırsak Türk azınlığın şu anda ve yakın gelecekte muhatap oldukları, olacakları şartlar ile ilgili iyimser olmak maalesef mümkün değil.
Batı Trakya Türklüğünü yetim koymak hür ve hürriyet aşkıyla mayalanmış olan Türk Milleti için züldür. Devletimizin Batı Trakya Türklüğü uğruna Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklarından vazgeçeceğini ya da aynını yapması için Yunanistan’ı ikna edebileceğini düşünmüyorum. Lâkin bu meseleyi düşününce hatırımda ilk canlanan, Müslüman Türk halkının namusunu Yunan’a ve Bulgar’a terk etmek anlamına gelen “Geri çekil!” emrini reddedip, tüm yetki ve rütbelerinden azade olarak tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti olan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni kuran Süleyman Askerî Bey ve silah arkadaşları geliyor. “Vakıf İmparatorluğu” kurmuş bir tarihin varisleri olarak “cemiyetçilik” anlayışımızı artık “köy, kasaba dayanışma derneklerinin” dışına çıkararak “Dış Türklerle” ve “Esir Türklerle” ilgili ciddi toplumsal çabalar ortaya koymalıyız. Önce Türk, sonra uluslararası kamuoyuna sağlıklı ve güncel bilgiyi ulaştıracak platformları ortaya çıkarmalı ve oluşacak kamuoyunun “Esir Türkler” için birikecek beklentilerini karşılamak üzere atılabilecek olan adımları da atmalıyız.
*Süleyman Askerî*
Tüm bunları yapmaya ve bu yolda çabalamaya tarih bizi memur eyledi. Zira unutmayalım ki şu söz bir dileğin değil, tarihi bir tespitin tezahürüdür: “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.”
00Editörhttps://www.30eksi.com/wp-content/uploads/2020/11/30eksi-header-300x84.pngEditör2019-08-20 23:28:002019-08-20 23:28:00Asırlık Yetim: Batı Trakya Türklüğü